"SPOR YARALANMALARI"
Spor yaralanmaları terimi, vücudun tamamının veya bir bölgesinin,
normalden fazla bir kuvvetle karşılaşması sonucunda, dayanıklılık
sınırlarının aşılmasıyla ortaya çıkan durumları kapsar. Spor
yaralanmalarının çoğu sadece spor yapanlarda değil, spor yapmayan
kişilerde de ortaya çıkabilir. Ancak mesleği spor olanlarda kas
iskelet-sistemi ve kardiovasküler (kalp-damar) sistemin üst seviyede
olması ve bu seviyenin devamlı korunması mecburiyeti yaralanmanın
hızlı ve aktif bir rehabilitasyon programı ile tedavisini mecburi
kılar.
Günümüzde spor yaralanmasının sporcuyu sadece bedensel olarak değil,
ruhsal olarak da etkilediği, bu sebeple sporcunun bir ekip
tarafından değerlendirilip rehabilite edilmesi gerektiği
bilinmektedir. Bu ekipte fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzmanı yada
ilgili uzmanın yanında;
Sportif faaliyetler sırasında çok değişik yaralanmalarla
karşılaşılabilir. Bunların % 75’i önemsizdir ve bir sorun
oluşturmadan iyileşir. % 25’i ise sportif faaliyete ara vermeyi
gerektiren kısa veya uzun süreli tedaviye ihtiyaç duyar. Bu
travmalar sırasında bazı faktörler yaralanmayı kolaylaştırır ve
iyileşme süresini uzatır.
Spor yaralanmasına sebep olan faktörler :
1. Yorgunluk ve aşırı yüklenme,
2. Önceden geçirilmiş ve tam tedavi edilmemiş yaralanmalar,
3. Soğuk, aşırı gerilme ve enfeksiyon gibi etkenlere bağlı gelişen
kas ve eklem sertlikleri,
4. Geçirilmiş yaralanma veya eğitimsizlik nedeniyle oluşan kas
zayıflıkları,
5. Kaslar arası güç dengesizliği,
6. Spor araç ve gereçlerinde yetersizlik,
7. Bedensel hazırlığın tam olmaması, ısınma eksikliği,
8. Spor dalının sporcuya uygun olmaması,
9. Yetersiz teknik,
10. Ruhsal yönden hazır olmama,
11. Aşırı rekabet, yarışmalı sporlar
12. Hastalıklar.
Sınıflama:
Spor yaralanmaları çok kaba bir yaklaşımla iki gruba ayrılabilir;
a. Akut yaralanmalar: Bedenin bir bölgesinin veya tümünün, aniden
aşırı bir kuvvetle karşılaşması sonucu oluşur. Olay anidir, hafif
veya şiddetli olabilir. Düşme, darbe, distorsiyon, kesi, zedelenme,
burkulma, çıkık ve kırıklar bu gruba girer.
b. Aşırı kullanım yaralanmaları: Sürekli tekrarlayan hareketlere
bağlı mikro travma ve zorlanma sonucu ortaya çıkar. Tendinit, stres
fraktürü örnekleridir. Oluşumunda dış etkenler yanında bazı yapısal
faktörlerde rol oynar.
Alt ekstremiteyi oluşturan yapıların düzgün olmaması: Düz tabanlık,
çukur ayak, bacak kemiklerinin düzgün olmaması,
Bacak boylarında eşitsizlik: İki bacak arası 20mm.’den fazla fark
olması, omurga eğriliği ve kısa bacak tarafında kalça adduktor ve
rotatorlarında zayıflığa yol açar,
Kas zayıflıkları: Daha önce geçirilmiş sakatlık ve cerrahi
müdahalelere bağlı eklem esnekliği, gevşekliği.
Spor yaralanmalarından korunma:
Spor yaralanmalarını tamamen önlemek mümkün değildir.
Bazı kurallara uyulup bir takım tedbirler alındığında spor
yaralanmalarını en aza indirmek mümkündür.
Bunları kısaca şöyle özetleyebiliriz;
Spor yapılan yerle ilgili tedbirler: Spor sahaları yeterince
çimlendirilmeli, zemin düzgün ve kuru olmalı, çarpmalara karşı sütun
ve direkler desteklenmeli, yüzme havuzlarında su içi işaretler net
olarak görülmelidir. Havuzun derinliği mutlaka belirtilmelidir.
Spor malzemelerinin cinsi ve kalitesi:
Kullanılan malzeme mevsime ve sporun cinsine uygun olmalıdır.
Koruyucu malzemeler:
Özellikle kafa travmalarının sık olduğu boks,
bisiklet, motosiklet ve beyzbol gibi sporlarda kask, futbolcularda
krampon çarpmasını önlemek için çorap içine plastik koruyucular
kullanılmalıdır.
Sporcuyla ilgili tedbirler:
Sağlıklı ve düzenli bir yaşam, düzenli
sağlık kontrolleri, antrenman ve müsabakadan önce yeterince ısınmak,
germelerin yapılması sporcunun yaralanma riskini düşüren
faktörlerdir.
Spor tiplerine göre yaralanmalar:
Bazı tip yaralanmalar bazı spor dallarında daha fazladır.
- Futbol: Rektus abdominis (düz karın kası) kası zorlanması,
iliopsoas (kasık kası) tendiniti, kalça adduktor (bacakları orta hatta tutan kaslar) zorlanması, osteitis pubis
- Yüzme: Omuz çevresi zorlanması, sıkışma sendromu
- Halter: Triseps tendiniti, rektus abdominis zorlanması kalça adduktor zorlanması, bel fıtıkları, omurlarda erken dönemlerde olan kireçlenmeler
- Tenis: Lateral epikondilit, bisipital tendinit, omuz ve dirsek zorlanmaları
- Basketbol: Aşil tendiniti, tibialis anterior ve posterior zorlanması
- Voleybol: Aşil tendiniti, omuz sublukasyonu, bisipital tendinit.
- Ayrıca; futbolcularda diz ekleminde, haltercilerde dirsek, faset
ve sakroiliak eklemlerde, jimnastikçilerde el bileği, dirsek, faset
ve kalça eklemlerinde, koşucularda diz ve ayak bileği eklemlerinde
erken dejeneratif değişiklikler (yozlaşmalar) meydana gelme riski
yüksektir.
Yaralanmalar :
Büyük oranda kas iskelet sistemiyle ilgilidir. Kaslar, kemikler,
eklemler, ligamentler (bağlar) ve tendonlar (kirişler)
yaralanabilir. Bu yaralanmalar ve alınması gereken tedbirler kısaca
şu şekilde özetlenebilir.
Kas Yaralanmaları
Tüm spor yaralanmalarının % 4–15’ini oluşturur. Basit burkulma ve
gerilmeler hesaba katılırsa % 30’a çıkar. Kasların daha önce başka
faktörlerle zayıflamış olması travmayı kolaylaştırır. Kas–tendon
kompleksinin aniden aşırı yükle karşılaşması, değişik derecelerde
kas hasarına yol açar,
a-Birinci derece kas hasarı: Yırtılma yok, aşırı zorlanmaya bağlı
ödem vardır. Kasın pasif gerilmesi ağrılıdır.
b-İkinci derece hasarı: Kas liflerinin bir kısmının kopmasına rağmen
tam kesi yoktur. Hareketi yapmaya devam eder ancak hareketler çok
ağrılıdır. Kasta şişlik ve spazmla birlikte yaralanma yerinde ekimoz
(morarma)
c-Üçüncü derece hasar: Kas tamamen yırtılmıştır. Yaralanma yerindeki
şiddetli ağrı zaman içinde azalır. Komple hareket kaybı vardır.
Yırtılan kas kitlesinin toplanmasına bağlı şişlik ve önünde çukurluk
vardır. Renk değişimi ve şiddetli spazm saptanır.
Hasar derecesi, ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi, MR, ve CPK,
LDH enzimlerinin değerlendirilmesi ile saptanır. Hangi derecede
olursa olsun akut dönemde yapılması gereken istirahat–buz–bandaj ve
yükseltmedir (rest, ice, compretion, elavation, RICE protokolü). Buz
iki saatte bir 20 – 30 dakika uygulanır. Hareket çok ağrılıysa
ekstremite atele alınır, esneklik ve eklem hareket açıklığı
egzersizlerine başlanmalıdır.
Kas kitlesinin % 50’den fazla yırtıldığı 2o ve 3o hasarlarda cerrahi
onarım gerekir. Cerrahi müdahalenin yeri, büyüklüğü ve tipine göre
müdahale sonrası uygun egzersiz programlarına en kıs zamanda
başlanır.
Bağ yaralanmaları
Genellikle şiddetli darbeler veya aşırı gerilmeler sonucu oluşur.
Kas yaralanmalarında olduğu gibi. Liflerde yırtık olmaması (sadece
aşırı gerilimin olması) kısmi yırtık ve tam yırtık olmasına göre üç
derecede sınıflanır. Akut dönemde lezyon bölgesinde şişlik, ekimoz,
hassasiyet ve ilgili eklemlerde stabilite bozukluğu saplanabilir.
Ağrı ve stabilite bozukluğu hareket bozukluğuna yol açarak hastanın
yardımcı bir cihaz kullanmasını gerektirebilir. Özellikle diz ve
ayak bileğinde sık olarak rastlanır. Dizde çapraz bağların,
özellikle ön çapraz bağın ayrı bir önemi vardır.
Ön çapraz bağ yararlanmaları, sporcuların uzun süre spordan uzak
kalmasına sebep olan önemli yararlanmalardandır. Çapraz bağ
yararlanmaları muayene ve MR ile teşhis edilir.
Bir diğer sık görülen bağ yararlanmaları ayak bileği bağındaki
yararlanmalardır. Ayak bileğinin iç yanı, talovaniküler, ön
talotibial, kalkanetotibial ve arka talotibial bantlardan oluşan
kuvvetli deltoid bağla güçlendirilmiştir. Bu sebeple ayak bileği
yararlanmalarının büyük çoğunluğu daha zayıf olan dış kollateral
bağın hasarı şeklindedir. Ayak bileğinin ani içe dönmesi anterior
talofibular ve kalkaneofibular bağ yararlanmasına yol açar.
Bağ yararlanmalarının temel prensipleri de kas yararlanmasının
tedavi prensipleri gibidir. Erken dönemde başlanan
istirahat-buz-kompresyon ve elevasyon tedavisi, 2–3 gün sonra yerini
sıcak su tedavisine bırakır, 7–10 gün içinde ise alçı veya
plasterden yapılmış tespit çıkartılır. Ağrı ve enflamasyonla
mücadele etmek için fizik tedavi araçlarından yararlanılabilir.
Şişlik ve hassasiyet geçtikten sonra ise, en kısa zamanda
rehabilitasyon programına alınmalı ve aktif spor hayatına mümkün
olduğunca erken dönüş sağlanmaktadır.
Tendon (kiriş) yararlanmaları
Genelde aşırı kullanım sonrası olur. Lokal kas zayıflığı ve şok emme
etkisinin azalması tendonları aşırı yükleyerek aslında elastik bir
yapıya sahip tendonların bu özelliklerini yitirerek, çevreye
sürtünmeleri ve yangı gelişimine yol açar. Enflamasyonun yayılması
sinovial kılıf içinde yapışıklıkların oluşumuna sebep olarak
peritendinit (tendon çevresi yangısı) veya tenosinovit denilen
tablonun oluşumuna yol açar. Bu olay en sık, Aşil tendonu, omuzda
rotator manşon, dirsek ekstansör tendonu, abduktor pollisis longus
ve ekstansör pollisis brevis tendonlarında görülür.
Aşil tendon yaralanmaları en sık görülenidir. Sporcu koşarken aniden
durur. Lokal ağrı yanında kopma yerinin üst tarafında bir boşluk
saptanır. Parmak ucunda yürümek güçleşir. Baldır kasları elle
sıkıldığında normalde ayakta plantar fleksiyon görülür, ancak Aşil
kopmuşsa bu hareket saptanamaz.
Kesin teşhis ultrasonografi ve MRI ile konulur. Tedavi kas ve
ligaman yararlanması prensipleri ile aynıdır.
Menüsküs yararlanmaları
Menüsküsler, bükülme ve doğrulma (fleksiyon-ekstansiyon) hareketi
sırasında femurun tibia üzerinde iç ve dış rotasyon hareketine
yardımcı olur ve eklem stabilitesinin artmasına katkıda bulunur.
Fleksiyon sırasında menüsküslerin arka yarısı tibial ve femoral
kondiller arasına sıkışır ve bu sırada ani rotasyonla beraber
ekstansiyon yapılırsa menüsküs hasarı ortaya çıkar. Şişlik 24 saatte
tam olarak yerleşir, bazı olgularda kilitlenme veya boşalma
olabilir. Genellikle ekstansiyon (doğrultma) hareketinin son 10o si
yapılamaz. Tanıyı destekleyen görüntüleme yöntemleri ise, kontrastlı
artrografi, artroskopi ve MRI olarak özetlenebilir.
Tedavi akut dönemde istirahat, buz, kompresyon (bandaj), yükseltme (İBKE)
uygulanır. Hasta ekstremite üzerine basmaya izin verilmez ancak
erken dönemde izometrik egzersizler ve düz bacak kaldırma
egzersizlerine başlanır. Hastanın durumuna göre cerrahi uygulanır,
en sık uygulanan cerrahi menisektomidir. Bu operasyondan sonra
gelişen bağ dokusundan zengin tamir dokusu, çıkarılan menüsküs
parçasının kaybının kısmen yerine geçer. Cerrahi müdahalelerden
sonra 2. günden itibaren egzersizlere başlanır, özellikle ayağın
devamlı yerle temas ettiği “kapalı kinetik zincir egzersizleri”
uygulanır.
Kırık ve çıkıklar
Kırıklar açık veya kapalı tipte olabilir. Kırık olan bölgede ağrı,
şişlik, şekil bozukluğu ve anormal hareket vardır. Radyolojik
değerlendirme il teşhis konulur. Erken dönemde stabilizasyon, daha
sonra kırıklığın tipine göre alçılama veya cerrahi müdahale
uygulanır.
Çıkıklarda ise eklemin bütünlüğü bozulmuştur. En sık, omuz, dirsek,
kalça ve ayak bileğinde görülür. Akut dönemde immobilizasyon,
radyolojik değerlendirme sonucunda, redüksiyon ve bandajlama
uygulanır.
Kısaca özetlenmeye çalışılan spor yaralanmalarında ayrıca, kafa
travmalarında ani ölümlere kadara çok daha ağır tablolar olabilir.
Ancak bunlar seyrek görülen yaralanmalardır. Yoğun olarak görülen,
sporcunun spor hayatını etkileyen kas-iskelet sistemi problemlerinde
ise, mümkün olduğunca yaralanmayı önlemek, herhangi bir yaralanma
olduğunda ise hızla yoğun bir tedavi ve rehabilitasyon programı
uygulayarak sporcuyu mümkün olan en kısa sürede en sağlıklı olarak
spor hayatına döndürmektir. Unutulmamalıdır ki yetersiz tedavi ve
erken spora dönüş bir sonraki travmayı kolaylaştıran en önemli
sebeptir.
AYAK BİLEĞİ BURKULMALARI
Ayak bileği burkulmaları; ayak bileği eklemlerini bir arada tutan
bir yada birden fazla bağın zorlanması ya da kısmen yırtılması
sonucu olur.
Ayak bileğindeki burkulmalar sonucu ayak bileğindeki eklemleri bir
arada tutan bağların birinde veya bir kaçında zorlanmalar,
yırtılmalar hatta kopmalar olabilir. Ayak bileği burkulmalarının
çoğu ayak bileğinin içe doğru dönmesiyle oluşur ve bu durumda ayak
bileğinin dış tarafındaki bağlar (ligamentler) etkilenir. Ayak
burkulmaları hemen hemen herkesin başına gelen bir olaydır ve
hastaların büyük çoğunluğunda önemli bir problem olmadan iyileşir.
Nasıl teşhis edilir ?
Ayak bileği burkulmalarında burkulma esnasında bir çıtırtı sesi, bir
yırtılma hissi duyulur, üzerinde yürümekle ağrı olur. Ayak bileğinin
dış yanında hafif bir şişlik olur ve 24 saat içinde o bölgede
morarma olur.
Nasıl tedavi edilir ?
Tedavide ayak bileğindeki şişlik izlenmeli eklem iyileşinceye kadar
travmalardan ve zorlanmalardan korunmalıdır. Tedavide ilk yapılması
gereken buz uygulamasıdır. Bir naylon poşete konulan buzlar ince bir
havluyla zedelenen bölgeye günde 3-4 defa 10-20 dakika süreyle
uygulanır. Eklem ilk 1-3 gün içinde tam dinlendirilmelidir. Bunun
için hasta tarafa bir baston alınabilir. Ayrıca bu bölgeye bir
bandaj yada ayak bileği desteği veya ayak bilekten de sıkıca
bandajlanmalıdır. Bunun için havalı splintler de kullanılabilir.
Burkulan ayak bileği yükseltilmelidir. (RICE protokolü uygulanır,
rest (istirahat), ice (buz), compretion (bandaj), elavation
(yükseltme).
Tedavide bundan sonraki aşama ise ayak bileğinin aşırı hareketlerini
önleyerek daha sonraki burkulmalardan korumaktır. Bunun için bandaj,
splint, ya da breysler kullanılabilir.
Uzun süren bazı lezyonların tamamen iyileşmesi için egzersiz,
ultrason, TENS tedavilerini içeren fizik tedavi kürleri, hatta
tendon kopmalarında cerrahi tamir gerekebilir. Ayak bileği incinmesi
geçiren kişi sporcu ise iyi bir rehabilitasyon programı
yapılmalıdır. Eğer bütün bu tedbirlere rağmen şişlik ve ağrı devam
ediyor 8-10 günde şikayetlerde azalma olmuyorsa durum ciddi
olabilir. Bu durumda MR veya ultrasonla daha ileri bir değerlendirme
yapılmalıdır.
MENÜSKÜS YARALANMALARI
Kaval kemiği ile uyluk kemiği arasındaki uyumu sağlamak için diz
ekleminde iki adet menüsküs bulunur. Menüsküsler C ve O harfi
şeklindedir. İç taraftakine iç menüsküs, dıştakine dış menüsküs adı
verilir.
Menüsküsler, diz ekleminde yastık görevi görürler, diz ekleminin
bütünlüğüne yardım ederler ve dönmelerde güvence unsurudurlar. Ani
ve tekrarlayan zorlanmalar menüsküsleri zedeler. Menüsküsler genelde
dize yandan gelen darbeler sonucu yırtılırlar. Diz bükülü iken
uyluğun içe doğru aşırı dönmesi ile ve dizde aşırı gerilme sonucu da
menüsküsler yırtılabilir.
Başlıca iki tip menüsküs hastalığı vardır. Genç ve orta yaşlarda
yırtıklar daha sık görülür. İleri yaşlarda ise daha çok yıpranma ve
yozlaşmalar görülür. Menüsküs yıpranma ve yozlaşmaları osteoartritle
birlikte görülür.
Teşhis
Muayene, röntgen, çift konstrastlı artrografi, bilgisayarlı
tomografi ve artroskopi ile tanı kesinleştirilebilir. Günümüzde MR
en sık kullanılan teşhis metodudur.
Başlıca belirtiler
-Ağrı: Özellikle belli pozisyonlarda şiddetli ağrı olur
-Kilitlenme : Dizin 20-25 derece bükülü kalması, dizin açılamaması
durumudur. Bu durum bir kaç günlük istirahatla geçer. Ancak
kilitlenmeye sebep olabilecek diğer durumlardan (ağrı, kitle gibi)
ayırt edilmelidir.
-Şişlik (sıvı birikmesi) : Darbe-kaza sonucu meydana gelen
menüsküslerde görülebileceği gibi, menüsküs yırtığı da sıvı
birikmesine sebep olabilir.
Başlıca yırtılma şekilleri
Longitudinal (uzunlamasına) yırtıklar
Transvers ve oblik (yatay ve eğri) yırtıklar
Menüsküs kisti ile birlikte olan yırtıklar
Teşhis
Muayene, röntgen, çift kontrastlı artrografi, bilgisayarlı tomografi
ve artroskopi ile tanı kesinleştirilebilir. Günümüzde MR en sık
kullanılan teşhis metodudur.
Tedavi
Yozlaşmaya bağlı ağrılar diz osteoartriti gibi tedavi edilmelidir.
Soğuk ve sıcak uygulamalar, egzersizler yaptırılmalıdır. Eklem içi
hyalüronik asit enjeksiyonları yapılabilir. Efüzyon varsa
boşaltılır.
Menüsküs yırtığı tanısı konulduktan sonra, yırtığın şekline ve
olayın akut veya kronik oluşuna göre menüsküsün tamamı veya bir
kısmı ameliyatla alınır. Bir kısmının alınması tercih edilir. Ayrıca
artroskopik yöntem günümüzde daha çok kullanılmaktadır.
Diskoid menüsküs denilen durum gelişim sırasında meydana gelen bir
anomalidir ve sıklıkla dış menüsküste görülür. Dizin hareketleri
sırasında sesli bir kayma meydana gelir. Yırtık gelişirse ağrı ve
kayma şiddetlenir. Ne şekilde tedavi edilirse edilsin iyi bir
rehabilitasyon şarttır. Erken yaşta geçirilen menüsküs
müdahalelerinin ileri yaşlarda artroza zemin hazırlayacağı
unutulmamalıdır.
FİZİKSEL AKTİVİTENİN (EGZERSİZ, JİMNASTİK) FAYDALARI
Sağlıklı yaşamanın en önemli koşullarından biri fiziksel aktiviteyi
sürdürmek, bir başka deyişle hareket etmek, egzersiz (jimnastik)
yapmaktır. Fiziksel aktivite dolaşım ve solunum sisteminin sağlığını
iyileştirerek, kondisyonu geliştirerek genel olarak tüm
sistemlerimizde iyilik sağlar. Ayrıca hareket etmemizi sağlayan kas
iskelet sistemimizi güçlendirerek çeşitli ağrılı hastalıkların
gelişmesini engeller.
Fiziksel Aktivitenin Faydaları
Kan dolaşımını iyileştirerek, iyi kolesterolü arttırarak kalp
hastalığı riskini azaltır, kan basıncını düzenler, kalp ve akciğer
dayanıklılığını arttırır.
Hareket sistemini güçlendirerek boyun, sırt, bel ve diğer çevresel
eklemlerin ağrılı hastalıklarının gelişmesini engeller ve hareket
özgürlüğünü arttırır.
Özellikle kadınlarda menopozla birlikte sık görülen, ilerlemiş
durumlarda kırık gibi ciddi problemlere yol açabilen kemik kaybını
yani kemik zayıflamasını (osteoporoz) azaltır.
Vücut ağırlığını kontrol altında tutarak görünümü iyileştirir,
kendine güveni arttırır.
Anksiyete ve depresyonu azaltır, olumlu düşünmeyi ve enerji düzeyini
arttırır, stresle başa çıkmayı kolaylaştırır.
Çocuklarda iyi alışkanlıkların geliştirilmesini ve gelecekte
sağlıklarının korunmasını sağlar.
Yaşlılarda kronik ve yaşlanma ile birlikte görülen hastalıkların
gelişmesini geciktirebilir.
Fiziksel Aktivitenin Planlanması
Fiziksel aktivitenin erişkinlerde dolaşım ve solunum sistemi
üzerinde yararlı etkilerinin sağlanabilmesi için haftada en az 3
gün, günde 30-60 dakika süreyle ve maksimum kalp hızının dakikada
%50-75’ine ulaşacak yoğunlukta yapılması önerilir.
Maksimum kalp hızı=220-yaş formülü ile hesaplanır.
Örneğin 20 yaşında iseniz maksimum kalp hızınız=220-20=200’dür.
Fiziksel aktiviteye kalp hızı dakikada 200’ün %50’si=100 olacak
şekilde başlanır. İlk haftalarda bu hızla çalışılır ve zamanla
arttırılarak 200’ün %75’ ine=150’ye ulaşılır. Kalp hızı el bileğinde
ve boyun damarın atışı sayılarak kontrol edilebilir. Aktivitenin
yoğun sayılabilmesi için yaparken rahat koşamama, şarkı söyleyememe
pratik bir ölçü olabilir. Hızlı yürüme, merdiven çıkma, bisiklete
binme, yüzme yoğun faaliyetler arasındadır. Normal hızla yürüme,
merdiven inip çıkma ve ev egzersizleri gibi hafif ve orta şiddetteki
aktivitelerde düzenli olarak günde 30 dakika yapıldığında
faydalıdır.
Fiziksel Aktivite Planlanırken Ne Zaman Doktora Başvurulmalıdır?
Kalp rahatsızlığı var ise, kalp ilacı veya tansiyon ilacı
kullanılıyorsa, baş dönmesine bağlı düşme ve şuur kaybı şikayetleri
varsa, fiziksel aktiviteden etkilenebilecek kemik veya eklem
hastalıkları varsa, 45 yaş sonrasında, fiziksel olarak aktif
değilken yoğun bir egzersiz programına başlamak isteniyorsa doktora
başvurulmalıdır.
Aynı şekilde egzersiz esnasında ve sonrasında göğsün ortasında ve
solunda, boynun solunda, sol omuz ve kolda ağrı ve basınç oluyorsa
mutlaka doktora başvurulmalıdır.
Sağlığınızı korumak hastalanıp tedavi çareleri aramaktan çok daha
kolay ve ucuzdur.
Size Hipokrat’ın güzel deyişini anımsatmak istiyorum. ‘ Bir
hastalığın en iyi çaresi o hastalığa yakalanmamanın yollarını
öğrenmektir’
HAREKETSIZLIGIN BEDENSEL ETKILERI
Hareketsizliğin insan organizması üzerinde olumsuz etkiler meydana
getirdiği, çok eski dönemlerden beri bilinmektedir. Beden
hareketliliğini azaltan bir hastalık, yaralanma veya belirli bir
neden olmadan insanların sedanter yaşam tarzını seçmeleri sonucunda,
organizmanın pek çok fonksiyonunda gerilemeler ortaya çıkmaktadır.
1960 lı yıllarda başlayan uzay hekimliği çalışmaları çerçevesinde,
uzun süreli uzay yolculukları sırasında insanların karşılaşacakları
yerçekimsiz ve hareketsiz yaşam koşullarında organizmada oluşan
değişiklikler ayrıntılı olarak incelenmiştir. Bu çalışmaların
paralelinde, tüm dünyada hareket azlığının kardiovasküler risk
faktörlerinden biri olarak kabul edilmesiyle birlikte konuya ilgi
artmış ve çalışmalar hızlandırılmıştır.
Hareketsizliğin olumsuz yöndeki etkileri başlıca 4 grup insan
üzerinde incelenmiştir:
1.Hastalık ya da yaralanma sonucu uzun süre yatak istirahati yapan
kişiler,
2.Çeşitli paralitik (felç) durumlar nedeniyle nöromüsküler
(sinir-kas iletimi) aktivitesi önemli ölçüde kısıtlanan hastalar,
3.Yerçekimi etkisini azaltan, oturma, yatma gibi değişik
pozisyonlarda uzun süre kalan kişiler,
4.Uzay yolculuklarında ve uzun süreli su altı çalışmalarında yer
çekimsiz ortamda bulunanlar.
Sayılan bu inaktivite tiplerinin her biri, kısa süre içinde, gizli
fizyolojik değişikliklere yol açabilmektedir.
Ortostatizm gibi belirgin klinik tablolar 5-7 gün içinde ortaya
çıkabildikleri halde, ankiloz veya böbrek taşı gibi komplikasyonlar,
ancak bir kaç ay sonra görülebilirler.
Hareketsizliğin mekanizmasının daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla,
fizik kapasiteyle ilgili bazı kavramları hatırlatmakta yarar var:
1.Fonksiyonel kapasite : Zorlu bir çaba sırasında varılan maksimum
metabolik değeri ifade eder.
2.Fizyolojik maksimum potansiyel : Aynı kişinin sistemli bir
antreman programından sonra varabildiği maksimum metabolik değerdir.
3.Fonksiyonel rezerv : Fonksiyonel kapasite ile fizyolojik maksimum
potansiyonel arasındaki farktır.
Hareketin daha da azalması, örneğin kesin yatak istirahati halinde,
fonksiyonel kapasite iyice azalır. Daha sonraki dönemde bu durumdaki
bir kişiye birden bire aşırı fizik aktivite programı verilirse,
fonksiyonel kapasitede iyileşme sağlanamaz. Kişinin önceki
fonksiyonel kapasitesi ve rezervi dikkate alınarak yavaş yavaş artan
yoğunlukta bir egzersiz programı verilerek durumu düzeltilmeye
çalışılır.
Düzenli fizik egzersizler yapan kişinin fonksiyonel kapasiteleri,
fizyolojik maksimum potansiyel düzeyine çok yakın olduğu halde
sedanter kişilerde fonksiyonel kapasite düşüklüğü çok belirgindir.
Fonksiyonel rezerv önemli ölçüde azalmıştır.
Uzun süreli hareketsizliğin sistemler üzerindeki etkilerini şu
şekilde özetleyebiliriz Merkez Sinir Sistemi Duygusal algılamada
azalma olması nedeniyle bazı duyu bozuklukları gelişebilir,
parestezi ve ağrı eşiğinde düşmeler görülür.
İstirahat sırasında kaslarda kasılmalar yapılmadığı taktirde, motor
verimlilikte azalmalar belirir. Özellikle felçli hastalar durumun
çok belirgin örneğidir.
Sedanter kişilerde otonom sinir sistemi oldukça dengesizdir. Düşük
veya aşırı aktivite şeklinde fonksiyonel bozukluklar saptanabilir.
Bu dengesizlik kardiovasküler sistemin çalışmasını da olumsuz yönde
etkiler.
Aktivite azlığı, kişilerde anksiyete ve depresyon gibi ruhsal
sorunların gelişmesine de zemin hazırlar.
- Hareket Sistemi: Hareket azlığının uzun zaman sürecinde en
belirgin etkileri hareket sistemini oluşturan elamanlardan ortaya
çıkar.
En önemli belirtiler kas ve kemik dokularında görülen
değişikliklerdir.
Hareket azlığıyla birlikte kas gücü azalmaya başlar. Örneğin hiç bir
fiziksel rahatsızlığı olmayan bir kişinin bir haftalık kesin yatak
istirahatinden sonra eldeki kavrama gücü % 20 oranında azalır. Kas
gücündeki bu azalmaya kaslarda, kısa süre içinde atrofi (kas kaybı)
gelişir. Atrofinin derecesi, hareketsizliğin süresine bağlıdır.
Atrofi, güç kaybı ve duyarlılığın azalması sonucu, hareketlerin
koordinasyonunda yetersizlik ortaya çıkar. Bu durum hem alt, hem de
üst uzuvlarda görülür ve günlük yaşamda beceri isteyen aktivitelerin
yapılmasında veya sportif aktivitelerin yapılışı sırasında eksiklik
ortaya çıkar.
- İskelet Sistemi: Hareketsizliğin en olumsuz etkilerinden biri,
kemik dokusunda ortaya çıkan osteoporozdur. Bilindiği gibi kemik
yapımının parelel olarak, kişinin dayanıklılığında da azalma olur.
Diğer taraftan hareketsiz düzenli olabilmesi ve kemik kitlesinin
yenilenebilmesi için, tendonların (bağlar) çekme fonksiyonu ile
oluşan gerilmelere ve ayak ta durma sırasındaki yer çekimi kuvvetine
gereksinim vardır. Hareket azaldığı durumlarda ise kemiğin organik
ve inorganik elemanlarındaki kayıplar sonucunda, kemik kitlesi
azalmaya başlar, kemikteki kalsiyumun mobilize olmasıyla geçici bir
hiperkalsemi (kan kalsiyum seviyesinin artışı) ve yumuşak doku
içinde ektopik kalsifikasyonlar (kemikleşmeler) gelişebilir. Sonuçta
kemiklerin kırılganlığı artar ve kendiliğinden yada minör
travmalarla kırılma olasılığı ortaya çıkar.
Kemik dokusunun yanı sıra eklemlerde aktif ve pasif hareketlerin
azlığına bağlı sertlikler gelişir ve eklem hareket açıklığı azalmaya
başlar. Başlangıçta geri dönüşebilir nitelikte olan sertleşme,
hareketsizliğin uzun sürmesi halinde kemiksel nitelik kazanır ve
geri dönüşümü mümkün olmayan eklem hasarları ortaya çıkar.
- Kardiovasküler Sistem: Uzun süre hareketsizlik sonucunda
kardiovasküler sistem büyük zarar görür ve bazal koşulların
üzerindeki metabolik gereksinimleri karşılayamaz duruma gelir.
Kardiovasküler sistemdeki gerilemenin en belirgin göstergesi,
maksimum oksijen tüketiminin (Max V02) azalmasıdır.
10 günlük yatak istirahatından sonra tamamen sağlıklı ve genç
kişilerde dahi Max V02 nin % 20 oranında, kalp atım hacminin ise %
10 oranında azaldığı gösterilmiştir. Bir kaç günlük istirahatten
sonra dahi, aynı şiddetteki egzersize verilen nabız yanıtında artma
olmaktadır.
Kardiovasküler sistemle ilgili bir diğer olumsuz gelişme kan
basıncıyla ilgilidir. Uzun süre istirahatlarden sonra ortostatizm
denilen durum gelişmekte ve kan basıncı dengesi bozulmakta ve kişi
ayağa kalktığında ani tansiyon düşüklüğü olmaktadır.
Toplar damarlar üzerindeki kasların pompalayıcı etkilerinin azalması
sonucu venöz yatakta birikmeler olmakta ve tromboflebit
gelişebilmektedir.
Pıhtılaşma mekanizmasındaki değişiklikler, trombosit
kümeleşmesindeki artış, tromboflebit gelişmesine yardımcı
olmaktadır.
- Solunum Sistemi: Hareketsizliğe bağlı olarak solunum sistemi ile
ilgili hemen tüm parametrelerde gerileme olur ve sonunda kısıtlayıcı
tip solunum bozukluğu tablosu ortaya çıkar.
Sağlıklı kişilerde solunum parametrelerinde önemli bir düşme
görülmemesine karşın istirahat süresinin uzaması durumunda, örneğin
felçli hastalarda, solunum kapasitesi ve fonksiyonel solunum
kapasitesinde % 25-50 oranında azalmalar olur. Sınırlayıcı tarzdaki
gelişmeler ve yatay pozisyonun akciğer dolaşımı üzerindeki etkisi
sonucu solunum-kanlanma oranında önemli bozukluklar ortaya çıkar.
Ayrıca mukus temizleme fonksiyonlardaki azalmaya bağlı olarak,
solunum sisteminde mukus birikmeye başlar. Bu koşullar altında
öksürük mekanizması bozulur. Karın kaslarındaki zayıflık durumu daha
da kötüleştirir ve basit bir üst solunum yolu enfeksiyonunda ciddi
akciğer rahatsızlıkları gelişir.
- Sindirim Sistemi: Hareket azlığı, sindirim sistemindeki
aktivitelerin azalmasına yol açar. Bu azalma, hem içeriğin
ilerletilmesinde hem de salgılama fonksiyonlarında olur. Sonuçta bir
taraftan iştah kaybı gelişirken, diğer taraftan bağırsak
hareketlerindeki azalma nedeniyle kabızlık görülür.
- Endokrin (hormonlar) ve Böbrek (renal) Sistemler: Endokrin
sistemin diğer sistemlerle karşılıklı etkileşmesi sonucu, önemli
metabolik ve renal değişiklikler görülür.
Vücudun uzun süre yatay pozisyonda kalması nedeniyle hücre dışındaki
sıvılar, kılcal damar yatağının venöz (toplar damar) kısmına geçer
ve kirli kanın kalbe dönüşünde artma olur. Sonuç olarak, sağ
atriumun (kalp kulakçığı) hacim sensörlerinde bir uyarılmayla
birlikte antidiüretik hormonda azalma ortaya çıkar ve idrar çıkışı
artar.
Hareketsizliğin etkisiyle sodyum ve kalsiyum atılımı da artar.
İdrarla fazla kalsiyum atımı, üriner yolda tıkanma ve enfeksiyon
faktörlerinin etkisiyle, hareketsiz kişilerde idrar yollarında
taşlar oluşmaya başlar.
- Deri: Uzun süreli hareketsizlik, deri ve deri üzerindeki
oluşumları da olumsuz yönde etkilenir.
Deri altındaki yağ dokusundaki incelme ve deri gerginliğinin
bozulması nedeniyle basınç yaraları gelişebilir. Aynı vücut
bölgelerin sürekli olarak basınç altında kalmaları ve bu bölgedeki
basıncın kılcal damar basıncın üzerine çıkması, yara oluşumunu
kolaylaştıran dış etkenlerin başında gelir.
Saydığımız tüm bu olumsuz gelişmeler, hareketsizliğe bağlı
problemlerin yalnızca bir kısmıdır.
Hareketsizliğin uzun sürdüğü durumlarda, olumsuz gelişmelerden
etkilenen doku ve sistemler durmadan artar ve bir noktada yaşamı
tehdit eder duruma gelebilir.
YÜKSEK İRTİFANIN SPORCULARIN GELİŞİM VE PERFORMANSLARINA ETKİSİ
Sportif etkinlikler, çoğunlukla deniz seviyesinin 500 m'ye kadar
olan yüksekliklerde yapılsa da, günümüzde yeryüzünün bütün
kesimlerinde spor yapan insanların sayısı artmakta ve bu yüzden
yükseklikte performansa etki eden faktörlerin belirlenmesi önem arz
etmektedir .
Yüksek irtifanın organizma üzerindeki etkilerine yönelik çalışmalara
1878 yılında başlanılmış ise de, yüksek irtifa konusu 1968 yılında
yapılan Mexico olimpiyatları ile sporda önemli konulardan biri
haline gelmiştir.
1963 yılındaki olimpiyat oyunları toplantısında, 1968 yılı
olimpiyatları 2240 m yükseklikte bulunan Mexico şehrine verildi.
Olimpiyat oyunlarının bu yükseltide yapılacak olması, bu yükseltide
yarışma performansı gösterecek sporcunun ani ve uzun süreli
uyumlarını belirlemeye yönelik çalışmaların sayısının artmasını ve
bu konudaki teorik bilgi birikiminin güncelleştirilmesini zorunlu
kılmıştır.
Birçok bilim adamı ve antrenör yüksek irtifada yapılan çalışmaların
performans yönünden değerine inanırken, bu konudaki literatür
genellikle belirsizlik, zaman zaman da tezat teşkil etmektedir.
Ancak, yüksek irtifada bazı kan değerlerinin artma eğiliminde olduğu
da bilinmektedir .
Özellikle yüksek irtifanın çocuklarda büyümeye ve olgunlaşmaya olan
ve çocukların anaerobik güçlerinde meydana gelen değişimlerin
incelenmesi önemlidir.
Yüksek İrtifa
Sportif etkinlikler, genellikle deniz seviyesinden 500 m'ye kadar
yükseklikteki yerlerde yapılır. Buralarda yüksekliğe ilişkin çevre
faktörleri söz konusu değildir . Ancak yerleşim merkezlerinin
giderek genişlemesi ve iletişim imkanlarının artmasıyla yeryüzünün;
bütün kesimlerinde spor yapan insanların sayısı hızla çoğalmıştır.
Dünya üzerindeki birçok yerleşim bölgesi yükselti olarak kabul
edilen 1000 m'nin üzerindedir ve buralarda milyarlarca insan
yaşamakta, egzersiz yapmakta ve herhangi bit problemle
karşılaşmamaktadırlar. Ancak, deniz seviyesinde veya 1000 m rakımdan
daha düşük rakımda yaşayan insanlar ve sporcular, böyle bir
yükseklikte yaşamak ve egzersiz yapmak zorunda kaldıklarında
yükselti ile oluşan bit takım problemlerle yüz gelmektedirler.
Fiziksel performansın olumsuz etkilendiği 1500 m ve daha fazla
rakımlarda yüksekliğin artışına paralel olarak organizma üzerinde
olumsuzluklar gözlenmektedir. 1500 m' den sonra çıkılan her 3 m'de
maksimum oksijen tüketiminde % 3-5 azalma gözlenmektedir.
Yüksekliğin vücut üzerindeki etkilerinin araştırılmaları çalışmaları
oldukça eskilere dayanmaktadır. 1800'lü yılların başında Paul Berth,
hipoksik şartlarda organizmanın uyum bozukluğundan bahseden ilk
isimlerdendir. Yapılan bu ve benzeri çalışmalar, genellikle keşif
gezileri yada askeri amaçlarla desteklenen çalışmalar olmuşlardır.
Sporculara yönelik çalışmalar ise 60'lı yılların ikinci yarısından
sonra ağırlık kazanmıştır.
Atmosfer Basıncı
Barometrik basınç, dünya yüzeyine baskı etkisi yaratan atmosferik
gazların ağırlığının toplamıdır. Bu kuvvet, yer çekimi tarafından
moleküllerin dünyaya çekilmesi ile oluşur ve irtifa çıkıldıkça
yerçekiminin azalan etkisiyle atmosferik basınç da azalır . Deniz
yüzeyinden yükseklere çıkıldıkça hava basıncının azaldığı
bilinmektedir. Nitekim deniz seviyesinde 760 mm Hg olan basınç, 5486
m'de bunun yarısı kadardır. Rakım yükseldikçe barometrik basınç
azalmakta, buna bağlı olarak oksijen basıncı da azalmaktadır.
Deniz seviyesinde Dalton Yasası'na göre atmosfer basıncı 760 mm Hg
iken solunan havadaki oksijen basıncı 149 mm Hg' dir. Solunan
havadaki oksijen basıncı alveollerde 100mm Hg'ye düşerek arterial
kana geçmekte ve bu şekilde de dokulara taşınmaktadır. Havadaki
oksijen oranı %20.9 olduğuna göre barometrik basınçla orantılı
olarak P02'de düşme olur. Mesela, deniz seviyesinde 149 mm Hg olan
P02, 3048 m'de 107 mm Hg'dir. Alveolar P02'nin bu etkiye bağlı
olarak 60 mm Hg düzeyine inmesi bu düşük alveol ve arteriyel kan
P02'si sebebiyle, organizmada dokunun yeterince oksijen alamama
durumu olarak tanımlanan ve performansın azalmasına sebep olan
hipoksiye yol açar. Hipoksi, organizmada dokunun yeterince oksijen
alamaması veya kullanamaması haline verilen isimdir. Dokuya gelen
oksijen veya dokunun kullanabildiği oksijen, ihtiyacı karşılayamaz.
Hipoksi kendini oluşturan sebeplere göre dört başlık altında
incelenmektedir. Solunan havada veya akciğer alveollerinde oksijen
basıncının düşmesi sebebiyle kanın daha az oksijen ile yüklenmesi
haline hipoksi, kanda fonksiyon gören hemoglobinin azalması sonucu
dokuya taşınan oksijenin, ihtiyacın altına düşmesi durumuna ise
anemik hipoksi adı verilmektedir. Kanda yeterince oksijen olmasına
rağmen, organizmanın toksik bir sebeple oksijenden yararlanamamasına
histotoksik hipoksi, kan dolaşımının yavaş olması sebebiyle dokuya
yeterince oksijen sağlanamaması durumuna ise stagnant hipoksi
demektedir.
Yüksek İrtifanın Etkileri
Yüksek İrtifanın Büyüme ve Olgunlaşmaya Etkisi
Yükseklikte temel problem, havadaki oksijen vasıtasıyla kana
diffüzyonu azaltan barometrik basıncın düşmesidir. Vücut dokularında
oksijen eksikliği yani hipoksi söz konusudur. Bu yüzden vücut
dokularında oksijen eksikliği anlamına gelen hipoksinin oluşumu için
vücutta bir durum vardır. Çok yüksekte ikamet etme barometrik
basınçta büyük oranda azalma olması hipoksi için potansiyel
oluşturur.
Peru (4000-4800 m), Bolivya (3800-4000 m), Nepal (3500-4000 m)'de
yaşayan çocuklar üzerinde yapılan çalışmalarda bu çocukların, deniz
seviyesinde veya daha düşük yüksekliklerde yaşayan aynı ırk ve
cinsiyetteki akranlarından daha kısa boylu ve daha az kilolu
oldukları ve daha geç olgunlaştıkları gözlenmiştir.
Yüksekte yaşayan Bolivya' lı Nepal' li ve Peru' lu çocukların, küçük
vücutlu olması ve geç olgunlaşması, belki de Hipoksi ve kronikleşen
yetersiz beslenmenin etkilerinden kaynaklanmaktadır .
Hemoglobinin oksijenle doyumunun (saturasyon) %98'den %85ye düşmesi,
organizmayı anlamlı düzeyde etkilemese de (3048 m'ye kadar)
saturasyonun %65 gibi bir düzeye inmesi ile hipoksinin etkisi
belirginleşmeye başlar.
Yüksek irtifada hipoksiye maruz kalındıktan sonra birkaç saat içinde
eritrosite oluşan fosfat bileşiklerinin miktarı artar. Bunların
bazıları hemoglobinle birleşerek hemoglobinin oksijen 'ye ilgisini
azaltır. Hemoglobinin oksijene ilgisi azaldığı için, oksijeni doku
hücrelerine yüksek Oksijen basıncında verebilir. 4500 m yükseklikte
bu etki, dokulara verilen oksijen miktarını %10-20 yükseltir. Fakat
daha yüksek irtifalarda oksijene ilginin azalması, akciğerlerde
oksijenin alınmasını da azaltacağından, sonuçta taşınan oksijen
miktarı düşer. Bu daha büyük bir tehlike oluşturur.
Oksijen basıncı 'nin 35 mm Hg'ye düşmesi ile beyin fonksiyonlarında
bozulma görülür. Bu durum 40 m'den itibaren görülmeye başlar. Düşük
basınca maruz kalındığında kemoreseptörler yolu ile solunum dakika
hacmi arttırılır. Yani hiperventilasyon oluşur. Yükseklikte meydana
gelen solunum artışı egzersizdeki gibi değildir. Hiperventilasyon
sonucu oksijen basıncı de azalarak respiratuar alkalozu oluşturur
ki, bu da kanın asit baz dengesini bozar. Yükseklikte ayrıca kalp
atım hızı ve kalp debisinin artışı ile birlikte dokuya yeterli
oksijen sağlamaya çalışılır. Ayrıca bir takım adaptasyonlarla da
dokuya daha fazla oksijen verilmeye çalışılır
Akut Dağ Hastalığı
Yüksek irtifa, hipobarik (düşük atmosfer basınçlı) ve hipoksik (az
oksijenli) bir ortamdır. Bu sebeple birçok kişide ilk defa yüksek
irtifaya çıkılması ile akut dağ hastalığı oluşur. Bu sendrom 1800 m
üzeri yüksekliğe ulaşıldıktan sonra 8-24 saat, içinde de gelişir ve
4-8 gün boyunca devam eder. Akut dağ hastalığı baş ağrısı bulantı,
kusma, uykusuzluk, yorgunluk ve periferik ödem ile karakterize bir
hastalıktır. Bu sendromun şiddeti tırmanma hızına, çıkılan nihai
yüksekliğe ve şahsın hassasiyetine bağlıdır. Ayrıca yüksek irtifada
idrar hacminin azalması, ciddi şekilde pulmoner ve beyin ödemi
oluşumu, koma ve ölüm gibi etkilerde görülebilir. Karbonhidrattan
zengin bir diyet alımı ile dağ hastalığının etkileri ve fiziksel
performansın düşüşü önlenebilir. Aşırı derecedeki dağ hastalığına
yapılacak acil yardım kişiye oksijen verilmesi yada düşük irtifaya
taşınması veya ikisinin aynı anda yapılmasıdır.
Yüksekliğe uyum (aklimatizasyon)
Aklimatizasyon yüksekliğe uyum sağlanmasıdır. Yüksekliğe uyumda
temel faktör oksijen eksikliği problemidir. Barometrik basınçtaki
azalmayla birlikte solunan havanın parsiyel basıncında da bir azalma
meydana gelmektedir. Bu şartlar altında oksijen ihtiyacını
karşılayamayan kırmızı kan hücreleri bakımından az doymuş hale
gelir.
Yükseltiye uyum açısından ne kadar uzun sure yükseltide kalınırsa
performansta da o derecede uyum gerçekleşir. Ancak hiçbir zaman
deniz seviyesine ulaşılamaz. İrtifada kalınan süre içinde
performansta görülen artış aklimatizasyondur
Havadaki Oksijen basıncı düşmesinin etkilerini minimale indirmek
amacıyla yüksekliğe uyum başlıca üç fizyolojik yoldan meydana gelir:
1. Hemoglobin miktarı artar. Yükseklik arttıkça hemoglobin miktarı
da artmaktadır. . Böylece aynı miktar kanın oksijen taşıma
kapasitesi artmış olur.
2. Solunum sıklığı artar (hiperventilasyon). Bu yolla alveollerdeki
Oksijen basıncı arttırılmaya çalışılır.
3. Dokularda, hücrelerde biyokimyasal değişiklikler meydana gelir.
Bu değişiklikler oksijen O2 basınçlarında da dokularda
kullanılabilmesini sağlar.
Aklimatizasyon kısa süreli ve uzun süreli uyumlar şeklinde.olabilir.
Kısa süreli aklimatizasyon yüksekliğe bir yıldan daha az bir süre
maruz kalma, belki de 3 ile 6 hafta gibi kısa periyotlarla
karakterizedir.
Yüksekliğe kısa süreli uyumlar
1. Hemoglobin miktarında 6 gün içerisinde artabilmektedir.
2. Kilo kaybı görülmektedir.
3. Kan volümü azalmaktadır. Bayanlarda 30 gün içerisinde %20,
erkelerde 15 gün içerisinde % 15 azalma görülmüştür. Meydana gelen
azalmalar deniz seviyesine inildikten sonra 15-20 gün içerisinde
normale dönmektedir.
4. Kalp atım hacmi 20-21 gün kadar bir sure % 10 miktarında azalmaya
uğrar.
5. Kısa süreli yükselti etkilerinde biriside kalbin bir dakikadaki
atım hızında artma ortaya çıkmasıdır.
6. Kalp atım gücü (cardiac output) azalır.
7. Düşük seviyede kan bikarbonat düzeyi sebebiyle azalmış kan tampon
sistemi (nötralizasyon ) özelliği ortaya çıkar.
8. Fazla yüklemeli çalışmalarda 42 günlük bir süre, daha yüksek
seviyede kan laktik asit düzeyinin meydana gelmesini sağlamaktadır.
9. Yüksekliğe çıkılmasını takiben 11 gün içerisinde eritrosit
miktarında artış gözlenir.
Yüksekliğe uzun süreli uyumlar
Uzun süreli aklimatizasyon bir yada daha uzun yıllar belki de
jenerasyonlar boyunca yükseklikte yaşamış grupların dahil
edilebileceği bildirilmiştir.
Yükseltide kalış süresi, birkaç günden uzun olduğunda gerçekleşen
metabolik ve fizyolojik uyumlar şu şekildedir.
Hiperventilasyon (sık solunum) : Yüksek irtifaya çıkış ile ilk
birkaç günde hiperventilasyonda belirgin bir artış varken, yaklaşık
bir hafta sonra sabitleşir. Hiperventilasyon azalmaya başlasa da
normal düzeye dönebilmek için yıllarca yüksek irtifada kalmayı
gerektirir.
Asit- baz dengesinin sağlanması :Yükseltide hiperventilasyon sonucu
organizmaya daha fazla oksijen sağlanırken, organizmadan daha fazla
oksijen atılımı gerçekleştirilir. Bunun sonucu olarak arteriyel
kanda oksijen miktarı azalmakta ve alkali maddelerin miktarı
artmaktadır. Respiratuar alkolozun oluşumu ile kanın ph dengesi
alkali tarafa kayar. Yükseltiye uyum sağlanılması için böbreklerde
alkali maddelerin HC03 atılımı ile kasın ph dengesi normale
döndürülür.
Hematokrit düzeyinde meydana gelen artışlar : Yükseltiye çıkışla
birlikte plazma hacminin azalmasına bağlı olarak kan hücrelerinde
görülür. Özellikle ilk iki üç günde artış görülmeye başlanır.
İrtifada kalış süresince artış devam eder. Eritrosit ve hemoglobinde
meydana gelen artışlar kanın oksijen taşıma kapasitesini arttırır.
Dokuda meydana gelen değişiklikler : Kasın O2 kullanma düzeyi
arttırılmalıdır. Bunun için kas dokusundaki kılcal damar sayısı,
mitokondri yoğunluğunda ve kandan dokuya oksijen diffüzyon
yeteneğinde meydana gelen artışlarla da dokuda daha fazla oksijenin
kullanılması sağlanır. Ayrıca yüksek irtifada hava basıncının
düşmesi ile oksijen basıncının de değişmesi O2 doygunluğu da
azaltır. Hemoglobinin bağlanma eğiliminin azalması ve O2 ayrışım
eğrisinin sağa kayması ile dokuya oksijen daha çok bırakılmaktadır.
Yüksek irtifaya uyum süreleri
Yükseltiye uyum sağlanması amacıyla gereken süre birçok araştırmacı
tarafından şu şekillerde açıklanmıştır. Ancak temel yönüyle uyum
süreleri şu şekildedir.
2700 m'de uyum 7-10 gün,
3600 m'de uyum 15-21 gün,
4500 m'de uyum 21-25 gün
Genel olarak yükseltiye uyum için kalınan sure bireysel özelliklere
bağlıdır. Ancak 2300 m'ye kadar olan yüksekliklere uyum için 2 hafta
ve 2300 m'den sonraki her 6-10 (4572 m'ye kadar) ek bir hafta süreye
ihtiyaç duyulur. Ayrıca gerçekte bazı insanların zaman yüksekliğe
uyum sağlayamadıkları ve bunun sonucu olarak da dağ veya irtifa
hastalığına yakalandıkları belirtilmektedir.
Yükseklik antrenmanları için uygun yükseklik ve antrenmanların
süresi
1800 m'nin altındaki yüksekliklerin çok az uyarıcı etki yapması,
2800 m'nin üzerinde yüksekliklerinde oksijen yetersizliğine sebep
olması, sistematik bir antrenmanı güçleştirdiğinden yükseklik 1800
-2300 m arasında olmalıdır. Gençlerin gelişmesine yönelik
antrenmanlar için en uygun yükseklik de 1600 -1800 m'dir. Yükseklik
antrenmanı için en uygun 4 haftadır. Bu sure aşılmamaya çalışılmalı
ve 2 haftadan az olmamalıdır. Yükseklikler kampların süreleri uzar,
yükseklik azaldıkça kısalır. Ayrıca antrenmanlar ne kadar sık
tekrarlanırsa adaptasyon o kadar çabuklaşır. Bir sezonda birkaç defa
tekrarlanır. Yükseklik antrenmanlarında, yalnızca 10 günlük bir süre
bile (minimal süre) etkili olur.
Yüksek İrtifanın Çocuklarda Performansa Etkisi
Yüksek irtifada performansın azaldığı çok net olarak kanıtlanmıştır.
Yaklaşık 1200 seklikte 2 dakika ya da uzun süre büyük kas
gruplarının katıldığı ağır egzersiz yapıldığı durumun açıkça belli
olacağı ifade edilmiştir. İrtifanın artmasıyla fiziksel iş yapma
yeteneğinin gittikçe şiddetlenen dozda etkileneceği bildirilmiştir .
Meksika olimpiyatlarının sonuçları incelendiğinde görülür ki,
atletizm yarışmalarının 400 m'ye kadar olan mesafelerinde deniz
seviyesi ile eşit ya da daha iyi sonuçlar kaydedilmiştir. 1500 m'lik
mesafelerde yaklaşık %3'lük ve 5000, 10000 m'lik mesafelerde deniz
seviyesi ile karşılaştırıldığında yaklaşık %8' lik düşüş
kaydedilmiştir. Yani, iki dk' ya kadar süren yarışmalarda en azından
2300 m'ye kadar olan yüksekliklerde deniz seviyesi ile önemli bir
fark olmadığı gözlenmiştir. 2 dk'nın üzerinde ağır egzersiz
kapasitesi gerektiren etkinliklerde ise kapasite kesinlikle
azalmaktadır. Bu durumda yüksekliği esas alarak sprint ya da
anaerobik olaylardan çok aerobik aktiviteler veya dayanıklılığı
etkilediği söylenebilir .Anaerobik metabolizma genellikle maksimal
anaerobik güç (Vmax) ve anaerobik kapasitenin belirlenmesiyle
değerlendirilir. Anaerobik kapasitenin akut ve kronik hipoksik
şartlarda maksimal kan laktat konsantrasyonu ve maksimal oksijen
açığı ve borcu ile değerlendirilmesine ilişkin tartışmalı bulgular
mevcuttur (Yüksekliğe uyumlu bireylerde). 5200 m ve yukarı
irtifalarda kısa süreli yoğun egzersizde maksimal anaerobik güçte
hiçbir farklılık gözlenmez. Alaktik anaerobik gücün en iyi
göstergesi olan güç platformundaki sıçramalar, alaktik aynı zamanda
laktik metabolizmayı kullanan 7-10 sn' lik sprintler anaerobik gücü
belirleyen egzersizlerdir. 30 sn ve daha fazla süreli egzersizlerin
(örneğin; Wingate testi) sonuçlar ile ilgili tartışmalar
bulunmaktadır. Çünkü bu test sırasında aerobik metabolizmanın düşük
katkısı sebebiyle anaerobik performansla karıştırılmaktadır.
Sonuçta, yüksek irtifada 5 haftadan uzun sure kalınırsa, 5200 m ve
yukarı irtifaların anaerobik . performansı değiştirmediğini
söyleyebiliriz. Bu süreden sonra kas kütlesi azalmaya başlar
Yükseltide yapılan maksimal egzersizlerde metabolizma etkilenmemiş
gözükse de bu glikolitik yol için açık biçimde gözlenememektedir.
Hipobarik çember içinde yapay olarak oluşturulan 4500 m yükseltide
yapılan çalışmada, 20 dk'lık submaksimal egzersizde (750 kpm/min),
kan laktik asit konsantrasyonunda anlamlı artış gözlenmiştir. Birçok
araştırmada yüksek irtifada maksimum laktat üretiminde azalma rapor
edilmiştir. Birçok veri yükseltide anaerobik güçte azalmayı
belirtmektedir. Bu bulgulara karşın anaerobik performansın sprint
gibi branşların hipoksiaya maruz kalmadan etkilenmediği
gözlenmektedir.
Bedu ve ark ( 1994) puberte öncesi Bolivyalı çocuklarda kronik
hipoksia ve sosyoekonomik yapının anaerobik güce etkisini (iki
farklı irtifada 3600m ve 420 m) araştırarak; aynı sosyoekonomik
sınıftaki çocukların yüksek ve alçak irtifada aynı anaerobik gücü
gösterdiklerini, ancak yükseklik dikkate alındığında düşük
sosyoekonomik yapıdaki çocukların kısa süreli egzersizde daha düşük
güç ürettiklerini bildirmektedirler. Fellmann ve ark (1992)
Bolivya'nın La Paz bölgesinde (3700 m) 7-15 yaşındaki çocuklarla
yaptıkları Wingate testinde ortalama güçte % 14-17 arasında bir
azalma bulmuşlardır. Bu azalmayı da test sırasında aerobik
metabolizma ve glikolizisin enerji üretimine daha düşük düzeyde
katılımı ile ilişkilendirmektedirler.
Yüksek irtifaya adaptasyonun üç önemli sonucu vardır.
1. Hipobarik hipokside bile yüksek performans
2. Düşük maksimum aerobik ve anaerobik kapasiteler
3. Yüksek dayanıklılık. Kas biyopsisi ve enzim aktivitesi ölçümleri
bu adaptasyonların en azından bazılarının esaslarını açıklamaktadır.
Uzun süreli yüksek irtifaya maruz kalma önemli oranda büyük bir
bölümü kas dokusun olan ağırlık kayıplarına sebep olur. Ağırlık
kaybı çoğunlukla rahat olmayan bir çevrede damak tadı eksikliği
yüzünden beslenme bozukluğunun sonucu olabilir. Fulko ve
arkadaşlarına göre, yüksekte kas kuvveti, maksimal kas gücü ve
anaerobik performans kütlesi korunduğu sürece etkilenmez. İlaveten,
aerobik komponent içeren aktiviteler performansı bozmaz ve sprint
gibi şiddetli egzersizler antrene edebilir.
Yüksek irtifada en az 21 günlük egzersiz, organizmada özellikle kan
parametreler artışlara, aerobik ve anaerobik kapasitelerde
hipoksiaya bağlı değişimler meydana gelme dir. Ancak yapılan
çalışmalarda, birbiriyle çelişkili sonuçlar mevcuttur. 5200 m ve
daha y rı irtifalarda 5 haftadan daha uzun süreler kalmak, özellikle
kas kütlesinde bir azalmaya dolayısıyla da vücut ağırlığında bir
düşüşe sebep olmaktadır.
Çocukların yüksek irtifaya maruz kalmaları büyüme ve gelişmelerini
olumsuz yönde etkilemekte ancak anaerobik performansların da bir
değişiklik görülmemektedir. Ancak çocukların sosyo-ekonomik
düzeylerine bağlı olarak, yüksek irtifada anaerobik güçlerinde
farklı olduğu gözlenmiştir.
AŞİL TENDİNİTİ
Sebepleri: Baldır kaslarının kramp yada spazmlara sebep olacak
derecede aşırı zorlanması.
Özel Bulgular: Topuğun üst kısmında uzun süren ağrılar.
İlk Yardım: Ağrılı tarafı tespit edin (örn. bandaj ile) ve
zorlanmadan kaçının. İlgili uzmana danışın.
Ek Uygulamalar: Baldır kaslarına masaj. Topuğun ayakkabı içine
konacak bir parça i!e yükseltilmesi (Bu, aşil tendonuna binen yükü
azaltıp iyileşmeyi hızlandıracaktır. Bir gel sürülerek belirtiler
gerilinceye kadar tedaviye devam edilir.
Tedavi Sonrası: Baldır kasları için germe egzersizleri.
Antrenmanlardan sonra tendon ve çevresine buz ile soğuk uygulama.
Uzun süren bazı lezyonların tamamen iyileşmesi için egzersiz,
ultrason, TENS tedavilerini içeren fizik tedavi kürleri
uygulanabilir.
Korunma: Beslenme ile uygun magnezyum alınması sorunlara karşı
önlemlerden birisi olabilecektir. Spora başlamadan önce ısınma ve
germe egzersizleri yapılmalı kaslar ısıtılmalı ve esnetilmelidir.
AŞİL TENDONU KOPMASI
Sebepleri: Koordine olmayan kas gerilmesi (iç travma) veya direk
fiziksel etki (iç travma) ile ani ve aşırı zorlama.
Özel Bulgular: Diz-dirsek pozisyonunda, her iki ayak muayene masası
kenarında serbest olarak sarkarken, baldır kavrama testinde sağlam
tarafta ayak parmaklarında kopan tarafta hareket yoktur. Tendon
üzerinde (bir parmak kadar genişlikte) bir çukur izlenir.
Ek Uygulamalar: Mutlaka cerrahi onarım gereklidir. Kısa süreli
olarak operasyona kadar alçılı tesbit yapılabilir.
İlk Yardım: Eklem fonksiyonunu korumak için erken dönemde
egzersizlere başlanmalıdır.
Tedavi Sonrası: Yetkili uzman gözleminde gerdirme egzersizleri
yapılmalıdır. Zedelenmiş bölgeye herhangi bir zorlanmadan sonra buz
ile soğuk uygulanmalıdır.
Korunma: Spora başlamadan önce ısınma ve germe egzersizleri
yapılmalı kaslar ısıtılmalı ve esnetilmelidir. Zedelenen bölgede
oluşan yeni doku koordine olmayan kas kasılmalarına yol açabileceği
için aşırı yüklenmelerden sakınılmalıdır.
BAĞ ZEDELENMELERİ
Sebepleri: Eklemi doğal sınırları ötesinde harekete zorlayan
herhangi bir kuvvet bağ zedelenmesine yol açabilir.
Özel Belirtiler: Etkilenen eklemde ağrı, fonksiyon bozukluğu ve
eklem içi kanamaya ve sıvı artışına bağlı olarak şişme.
İlk Uygulamalar: gel ile birlikte soğuk (buz) uygulama. Eklemin
başkaca bir zorlanmaya maruz kalmaması için bandajlama. Ciddi
durumlarda hekime başvurulmalıdır.
Ek Uygulamalar: Sakatlığın ciddiyet derecesine bağlı olarak geçici
bir süre için sportif aktivitelerden uzak kalınmalı. ilgili uzman bu
süreyi saptamada önerilerde bulunacaktır. Destekleyici bandaj
kullanılmalı.
Tedavi Sonrası: İkinci bir zedelenmeye karşı önleyici olarak eklem
fonksiyonunu sağlamak amacıyla egzersizlere mümkün olduğu kadar
erken başlanmalıdır. Bağları zorlayacak hareketlerden
kaçınılmalıdır. Uzun süren bazı lezyonların tamamen iyileşmesi için
egzersiz, ultrason, TENS tedavilerini içeren fizik tedavi kürleri
uygulanabilir.
SU TOPLAMASI
Sebepleri: Ayakkabı ya da diğer spor malzemelerinin deri üzerine
yaptığı baskı ya da tahriş.
Özel Bulgular: Derinin dış tabakasının altında sıvı birikimi ile
birlikte üst tabakanın ayrılması.
İlk Uygulamalar: Su toplanması durumunda sıvı boşaltılmalı bölge
dezenfekte edilmeli ve etkilenen alan hava geçişi sağlanacak şekilde
pansuman yapılmalıdır.
Korunma: Ayakkabıların içini ve giyilen çorapların dışını hafifçe
sabunlamak veya ayakkabıların deri kısımlarının iç kısmına
yumuşatıcı yağ sürmek yararlı sonuçlar vermektedir. Ellerdeki su
toplaması uygun eldiven giyerek önlenebilir.
KIRIKLAR
Sebepleri: Dış kökenli fiziksel etmenler, düşme ya da çarpışmalar.
Özel Bulgular: Kırık olan tarafta yüklenme kapasitesi yitimi ve
hareket sınırlılığı. Kırık bölgesinde görülebilecek ya da elle
muayenede fark edilebilecek değişiklikler (şekil bozukluğu gibi)
Bölgesel kanamaya bağlı olarak belirgin bir şişme dokunma ve
hareketlerle birlikte şiddetli ağrı.
İlk Uygulamalar: En uygun malzeme ile kırığın tespit edilmesi
(atelleme) gerekmektedir. Ancak kırık uçlarının yanaştırılması
(redüksiyon) yapılmaya çalışılmamalı ve en kısa süre içinde ilgili
uzmana başvurulmalıdır. Bu arada kırık bölgesine soğuk uygulanabilir
ve ağızdan ağrı kesiciler verilebilir. Uzman hekimin redüksiyonunu
takiben kırığın iyileşmesi için alçılı tespit yapılır.
Tedavi Sonrası: Kas kitlesi ve kuvvetin azalmasını engellemek için
sistemli olarak, egzersizler yapılmalıdır. Yük taşıyan taraf ve
bölgelerde ödem oluşumunu engellemek için günde birkaç
antienflamatuar jel ve soğuk uygulanmalıdır.
KAS ZORLANMALARI
Sebepleri: Tek bir kas grubunun gerilebilme sınırından daha fazla
zorlanması. Yetersiz kondisyon. Antrenman ve germelerin uygun olarak
yapılmaması. Magnezyum alımında yetersizlik.
Özel Bulgular: Ani zorlanmalarda kas ağrıları.
İlk Uygulamalar: Sportif aktivitelerden geçici olarak uzak
kalınmalıdır.
Ek Uygulamalar: Kas gruplarına günde birkaç kez anti romatizmal jel
uygulanabilir. Baskılı bandaj iyileşmeyi hızlandırabilir. Sonraki
birkaç gün içinde ise zedelenen kas mümkün olduğunca sık germe
egzersizleriyle esnetilmeye, yumuşatılmaya çalışılmalıdır.
Tedavi Sonrası: Hafif koşular ve jogging yapılmaya başlanır. İlk
birkaç gün içinde masaj yapılmamalıdır.
Korunma: Antrenman ve yarışmalar öncesinde kasların uygun ısınma ve
gerdirme egzersizlerinin yapılması tedbir açısından büyük önem
taşımaktadır.
DİZ EKLEMİNDE KIKIRDAK ZEDELENMELERİ
Sebepleri: Yerde sabit ve diz bükülü durumdayken iç ya da dış
kuvvetlerin etkisiyle diz ekleminin zorlanması.
Özel Bulgular: Dizin bükülme ve dönme hareketlerinde eklem
bölgesinde ağrı duyulur. Ağrı sebebiyle dizin tam olarak gerilme
pozisyonuna gelmesi hemen hemen imkansızdır.
İlk Uygulamalar: Buz ile soğuk-baskılı bandaj yapılır. Zaman
kaybetmeden hekime başvurulmalıdır. Bu tip sakatlıklar bazen cerrahi
müdahale gerektiren durumlardandır.
Tedavi Sonrası: Operasyon yapılsa da yapılmasa da çok aktif bir
rehabilitasyon programı uygulanmalıdır. Eğer cerrahi bir operasyon
yapılmışsa operasyon sonrası uygun bir şekilde planlanmış kas
egzersiz programıyla dizin kuvvet desteği sağlanmalıdır.
Operasyondan 6 hafta sonra yumuşak bir zeminde hafif koşu
antrenmanlarına başlanabilir.
KAS LİFİ KOPMASI
Sebepleri: Yetersiz kondisyon, antrenman ve yarışmalar öncesi
yetersiz ısınma ve yetersiz esneme hareketleri.
Özel Bulgular: Egzersizler sırasında batıcı ya da kesici tipte ağrı.
Genellikle damar dışına kan sızmasına bağlı olarak morarma
görülebilir.
İlk Uygulamalar: En az 20 dakika süreyle buz (soğuk) uygulama.
Ek Uygulamalar: 2-3 gün süreyle baskılı bandaj ve antienflamatuar ve
ağrı kesici ilaçlar verilir.
Tedavi sonrası: Sakatlığın ciddiyetine göre karar verilmek üzere,
zedelenmeden 72 saat kadar sonra aktif hareketlere ve germe
egzersizlerine başlanabilir.
Korunma: Antrenman ve yarışmalar öncesinde kasların uygun bir
şekilde ısıtılması ve gerdirme egzersizlerinin yapılması.
EGZERSIZ SONRASI KAS SERTLİĞİ, YORGUNLUK
Sebepleri: Uygun olmayan antrenman rejimi, kasların aşırı kullanımı,
bazı minerallerin yetersizliği.
Özel Bulgular: Kısa süreli kas ağrıları ve yorgunluk.
İlk Uygulamalar: Etkilenen kas gruplarının germe egzersizleri ile
gevşetilmesi. Sıcak-ıslak uygulamalar (sıcak duş ve banyo). Sauna ve
Türk hamamı uygulanabilir. Aspirin benzeri ilaçlar denenebilir.
Korunma: Yeterince magnezyum alımına dikkat edilmesi. Antrenman
planlamasında yüklenmelerin tedrici olarak arttırılması prensibine
dikkatle uyulmalıdır. Antrenman ve yarışmalar öncesinde uygun ısınma
ve germe egzersizleriyle kaslar yüklenmeye hazırlanmalı. Bu uygulama
en azından 20 dakika kadar sürmelidir.
KAS EZİLMELERİ
Sebepleri: Sert bir cisime ya da sakatlanmaya yol açabilecek bir
baskının kasta bölgesel olarak bir doku bütünlüğü bozukluğu
yaratması.
Özel Bulgular: Bazı durumlarda damar dışına sıvı sızmasına bağlı
olarak morarma görülebilir.
İlk Uygulamalar: Anti-romatizmal antienflamatuar jel ve
soğuk-baskılı bandaj ile 48 saat tedavi yapılır.
Ek Uygulamalar: Ağrı şiddeti ve ödem geçinceye kadar bandajlama
yapılır ve dinlenilir. Tedavi sonrası ağrının şiddeti azaldığında
egzersizlere başlanır. (Basamaklarda inip çıkma veya yüzme gibi).
BURKULMALAR
Sebepleri: Bir eklem iç ya da dış kökenli bir fiziksel etken
tarafından normal hareket sınırlarının ötesinde zorlandığında
eklemin bağları aşırı gerilebilir veya kopabilir.
Özel Bulgular: Oldukça kısa bir süre içinde eklem çevresinde şişme
ortaya çıkar. Damar zedelenmesi sebebiyle eklem çevresinde ve içinde
kanama olabilir.
İlk Uygulamalar: Yeterli süre ve sıklıkla buz ve soğuk
uygulanmalıdır (genellikle 1/2 -1 saat ara ile 8 -10 dakika kadar ve
48 - 72 saat boyunca). Gel sürülür ve baskılı bandaj yapılır.
Burkulan tarafta (örn. ayak bileği burkulması ise) bacak yüksekte
tutulur (elevasyon) ve yer çekimi etkisinden yararlanılarak şişme
engellenmeye çalışılır.
Uyarı: Sıcak duş alınmaması ve bölgeye sıcak uygulanmaması ayrıca
ilgili hekime danışılması önerilmektedir.
Tedavi Sonrası: Ağrı azaldığında ve bölgedeki morarma düzeldiğinde
eklem fonksiyonunu korumak için aktif egzersizlere başlanmalı ve
antrenmanlar tedricen arttırılmalıdır. Bazen çok uzun süre ağrı
olabilir.
Korunma: Kassal kuvvet yetersizliği olan, bağ zayıflığı bulunan
eklemler antrenman ve yarışmalar öncesinde bandajla
desteklenmelidir.
SAKATLIK SONRASI SPORA DÖNÜŞ
Spor sakatlıklarından korunmanın en önemli öğesi hiç şüphesiz,
yeterli fiziksel uygunluğu geliştirecek şekilde atrenman planlanması
yapmaktır. Bu prensip hem boş zamanlarını değerlendirmek için
egzersiz yapan amatörler hem de yüksek performans sporcuları için
geçerlidir.
Sakatlığın ya da operasyonun ardından rehabilitasyonun uygun
yapılması da son derece önem taşımaktadır. Antrenmana çok erken
başlamak ya da her ne pahasına olursa olsun fiziksel uygunluğa çok
kısa süre içinde ulaşmaya çalışmak sakatlıkların tekrarlanmasına yol
açabilir. Bu durum ise ciddi, hatta kalıcı bir bozukluk riski
anlamına gelmektedir. Daha kötüsü sporu tamamen bırakmak
gerekebilir.
Birçok durumda bu tip sorunların öncelikle sakatlık ya da operasyona
bağlı olmadığı ve sakatlanmanın ardından spora ve aktivitelere erken
dönüşe bağlı olduğu belirtilmektedir.
Organizmaya genel kondisyonu tekrar kazandırmak sakatlık geçiren
tarafın özel olarak kuvvetlendirilmesi kadar önem taşımaktadır.
Aşağıdaki temel prensipler katiyen unutulmamalıdır:
Kalıcı bir sakatlıktan sakınmak istiyorsanız ağrı'ya bir uyarı
sinyali olarak önem veriniz.
Sakatlık durumu ile ilgili olarak herhangi bir konuda şüpheniz,
endişeniz varsa hekim, fizyoterapist, masör ya da deneyimli bir
kimse olarak antrenörünüze danışmaktan çekinmeyin. Bu ekip
sakatlığınız için özel bir antrenman programını bireysel durumunuza
göre planlayacaktır.
Hasta yapılan programı uygulamalı ve sonuçlarını değerlendirip
ilgililerle tartışmalıdır.
Genellikle az sıklıkla yapılan düşük şiddetteki yüklenmeler tercih
edilmelidir. Burada anahtar cümle "Egzersizlere erken başlamalı
ancak yükü tedricen arttırmalıdır" olmalıdır.
Sakatlık sonrası başarının yalnızca kuvvet antrenmanlarıyla değil
sabırla ve düzenli olarak yapılan rehabilitasyon uygulamalarıyla
elde edilebileceğini hatırlayınız.
KUVVET ÇALIŞMA İLKELERİ
Kuvvet çalışmalarının biçimi bireylerin gereksinimlerine göre
ayarlanabilir. Ancak iyice yüklenilmeden, birçok birey temel bir
kuvvet çalışmasında geçmelidir. Kuvvet çalışmalarına başlamadan
artan yük ilkesini bilmek gerekir.
Kuvvet gelişimini sağlamak amacıyla kasların normal koşullardaki
çalışmalarından daha fazla iş yapmaları gerekir. Bu tabi ki aşırı
zorlamanın iyi olduğu anlamına gelmez. Kuvvet gelişimi uzun zaman
alan bir süreçtir. Artan yük de görecelidir. Yani kişiden kişiye
göre değişir. Örneğin, yaşlı ile genç bir insan aynı miktarda yük
kaldıramaz. Kuvvetimiz geliştikçe, alıştırmada kullandığımız yükü de
arttırmanız gerekir. Ancak arzu ettiğiniz kuvvet düzeyine
ulaştığınızda, bedeninizi daha fazla zorlamayın ve yükünüzü sabit
tutunuz. Geliştirdiğiniz kuvveti korumak için artık haftada bir ya
da iki kez alıştırma yapmanız yeterli olacaktır.
Yeni Başlayanlara Temel Program
Çalışmalara başlamadan farklı alıştırma hareketlerinde rahatlıkla 10
kez kaldırabileceğiniz bir ağırlık belirleyiniz (her bir kaldırışa
tekrar (T) ve 10 tekrarına set denir). Yani önce hafif bir yükü 10
defa kaldırınız. Birkaç dakika dinlenin, ağırlığı artırın ve yeniden
10 kez kaldırın.10 defada kaldırabildiğiniz ağırlıkların toplamına
10 DT adı verilir (doruk tekrarı). 10 DT' nızı belirledikten sonra
alıştırmalara başlayabilirsiniz. Alıştırmalarınız 3 setten oluşur.
Birinci seti 10 DT' ın % 50, ikinci seti % 75 ve üçüncü seti % 100
oranında yapınız. Bu alıştırmalardaki ilk iki set ısınmaya yarar ve
asıl sonuncu set (artan yük) kuvvet gelişimine yardımcı olacaktır.
Yani 10 tekrarınızda 100 kg DT yaptıysanız; kuvvet çalışırken önce
50 kg, sonra 75 kg ve en sonunda 100 kg DT' nı on tekrarda
kaldırırsınız. Kuvvet çalışmalarınız sürerken belirlediğiniz 10 DT
ile 10 tekrarı aşmaya çalışınız. Kendinizi çok zorlamadan yaptığınız
tekrarla 15'e ulaşınca; yükü (ağırlığı) artırma zamanı gelmiştir.
Haftada % 10'dan fazla yük artırmayınız !
Çalışmalara Öneri
1- hafif bir koşu ile ısının, ardından gerdirmelerde bulunun.
Barfikste tutunarak omuz kaslarınızı gevşetebilirsiniz.
2- Alıştırmalarınızda tam eklem hareketlerinde bulunun ( örneğin,
direğinizi tam açıp kapatın).
3- Düzgün beden duruşuyla ağırlık kaldırın ya da kuvvet çalışın
(kambur duruş ya da aşırı geriye doğru gerinme kuvvet kaldırırken
yaralanmalara yol açabilir).
4- Alıştırmalarınızı yavaş ve sabit hızla yapınız.
5- Ağırlıkları yere indirirken yer çekimine karşı koyun. Elinizdeki
ağırlığın Sizi yere doğru sürüklemesine ya da ağırlığın inerken
ivmelenmesine izin vermeyiniz.
6- Ağırlık kaldırırken nefesinizi tutmayın. Çok zorlandığınız
zamanlarda soluyun.
7- Ağırlığı kaldıran kas kuvvetleri üzerinde zihinsel olarak
yoğunlaşın.
8- Ağırlık kaldırırken gözlerinizi açık tutun, dengenizi sağlayın.
Aynalarda, yaptığınız alıştırmaları izleyiniz.
9- Kuvvet çalışmalarınızı gün aşırı yapın. Yüklenmelerden sonraki
gün dinlenin. Aynı kaslara haftada üç defadan fazla çalıştırmayın.
10- Uygun bir kas ve kuvvet gelişimi için yeterli miktarda protein
almayı unutmayınız.
11- Her türlü yüklenmelerden sonra sıvı ve elektrolit kayıplarınızı
yerine getirin.
12- Kuvvet ve kas gelişimine yardımcı olduğu iddia edilen ilaçlardan
kaçının. Onlar Size yaradan çok zarar verebilirler !
EGZERSİZ VE BAĞIŞIKLIK (İMMÜN) SİSTEMİ
Egzersiz ve immünoloji alanındaki hızlı gelişmeler spor bilimi, tıp,
immünoloji, fizyoloji ve davranış bilimlerinde görevli bilim
adamlarının ilgilerini çekmiştir. Spora bağlı immün cevap
konusundaki ilgi birçok sebepten dolayı oluşmuştur. Birincisi;
antrenörler ve kulüp hekimlerinin, antrenman ve müsabaka esnasında
sporcularını sağlıklı bir şekilde tutma istemeleridir. İkinci olarak
egzersiz ve bağışıklık konusuna ilgi, toplumun sağlıklı gelişim
amacıyla doğan ilgiden de kaynaklanır. Düzenli orta düzeyde (ılımlı)
yüklenmelerin kalp hastalığı, şişmanlık, insüline bağlı olmayan
diyabet, yüksek tansiyon ve osteoporoz gibi hastalıkların önlenmesi
ve tedavisinde, ayrıca vücut ağırlığının kontrolü ve organizmanın
strese karşı direncini artırmada önemli rol oynadığı ispatlanmıştır.
Araştırmacılar şimdi çalışmalarını yaşam tarzına bağlı etken taşıyan
hastalıklar (kanser gibi) üzerine yoğunlaştırmışlardır ve düzenli
spor yapan kişilerin daha düşük kanser insidansların rastlandığına
dair tahminler vardır.
Egzersiz, kanser ve AIDS gibi, belirli hastalıklarda ek tedavi
olarak reçete edilmeye başlanılmıştır. Kanser ve AIDS de bağışıklık
sisteminin, hastalıkla doğrudan ilgili olması nedeniyle bilim
adamları hastalık gelişimi üzerine etkilerini öğrenebilmek için
yüklenmeye bağlı immün cevabı araştırmaktadırlar.
Yaşam tarzı faktörleri, immün sistemi güçlendirmek yada zayıflatmak
yönünden etkileşebilir. Diyet, stres ve fiziksel aktivite bu
faktörleri oluşturur. Yetersiz beslenme ve uygun besinlerin
eksikliği immün sistemi zayıflatabilir. Şayet yaşlı ve yalnız
yaşıyor iseniz, yalnız yemek yiyorsanız diyetinizde meyve ve
sebzeler dengeli olarak yer almalıdır.
Vitamin veya bazı minerallerin aşırı alımı, grip ya da soğuk
algınlığına karşı koruyucu etkiye sahip olduğu kesin olarak
kanıtlanmış değildir. Ancak, soğuk algınlığı esnasında vit-C
alımının hastalığın şiddetini azaltabileceği ya da gidişatını
kısaltabileceği konusunda bazı kanıtlar vardır.
EGZERSİZ VE ÜST SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONU (ÜSYE)
Ilımlı egzersizde; epidemiyolojik, klinik ve deneysel çalışmaların
hepsinde üst solunum yolu enfeksiyonu sıklığının azaldığı
gösterilmiştir. 15 haftalık bir yürüyüş egzersizinde deney grubu
kadınlarda anlamlı üst solunum yolu enfeksiyonu azalması
saptanmıştır. Ağır egzersizde ÜSYE artışı gözlenmiştir. Burada
istenilen orta dereceli kronik egzersizdir.
SedanteR (durağan) yaşayanlarda ÜSYE belirli bir düzeyde iken,
kronik orta dereceli egzersizde azalır, ağır egzersizde ise çok
artar. En azından bu sebepten dolayı egzersiz ve immün sistem
önemlidir. ÜSYE birçok iş gücü, para, zaman kaybına neden olduğu
gibi ağır durumlara geçişlerde can kaybı yaratabilir.
KANSER VE EGZERSİZ
Son yıllar egzersizin kanser üzerine etkisi konusunda bir çok
çalışma yapılmıştır. Deneysel araştırmalar da egzersizin tümorogenez
direnci arttırdığı saptanmıştır. Bu etkileri enerji dengesi ile
açıklayan bir kısım araştırıcı, egzersizle artan enerji ihtiyacının
tümör büyümesini yavaşlattığı görüşünde olmasının yanında temel
mekanizmanın immünolojik olduğu sanılmaktadır.
Fiziksel aktivitenin daha düşük kolorektal kansere yol açtığına dair
bulgular vardır. Kolon kanserinin nispi riski sedanterlerde daha
aktif gruplara göre 1,3 ile 2 kez daha fazla görülmektedir. Fiziksel
aktivite, kadınlarda meme ve üreme sistemi gibi diğer sistemlerin
kanser insidansını azaltmaktadır. Diğer bölgelerin kanser riskiyle
ilişkileri geniş çapta incelenmiş olmasa da egzersizle birlikte
akciğer, tiroid, sindirim sistemi ve hemopoetik sisteminin
kanserinin azaldığına dair bilgiler vardır.
Göğüs ve kolon kanseri üzerine Kaliforniya üniversitesinde yapılan
çalışma sonuçları tartışılmaz görülmektedir; buna göre düzenli
egzersiz yapan kadınlarda göğüs kanseri riski anlamlı olarak
azalmaktadır. Haftada düzenli olarak 1-3 saat arasında egzersiz
yapan kadınların göğüs kanseri riski % 30, 4 saatten fazla egzersiz
yapanlarda % 55 oranında azalmaktadır.
Sedanter biçimde, masa başında çalışanlar ile kolon kanseri arasında
doğrudan bir ilişki vardır. Uterus, cerviks, prostat ve akciğer
kanserlerinde egzersiz düzeyinin artışı ile kanser riskinin azalması
arasında kesin bir azalmanın olduğu görülmektedir.
Bazı kanser türlerinde, özellikle göğüs kanserinde, obezite kanser
gelişimi ile istatistiksel olarak ilişkilidir, bu diagnoz boyutu
nedeniyledir, yağ dokusunun artışından kaynaklanır. Bu mantıklı
görünmektedir. Düzenli egzersiz yapan kişiler obezlere göre daha
düşük yağ oranına sahiptirler muhtemel kanser riskini
uzaklaştırmaktadırlar.
Benzer şekilde, egzersiz gastrointestinal metabolizmayı hızlandırır.
Bu metabolizma artışı sindirim ve boşaltım süreçlerinin artışına yol
açar. Bu olayın kimyasal onkojeniklerin (kanser yapan) ve yenilen
sağlıksız besinlerin metabolitlerini uzaklaştırdığı düşünülmektedir.
Kesin sonuç kolon ve diğer gastrointestinal kanser türlerinin
azaldığını göstermektedir. Son birkaç yılda egzersizin immün sistemi
destekleyerek kanser riskini azalttığına dair kanıtlar vardır.
EGZERSİZ VE MENTAL SAĞLIK
Mental stres, iyi beslenememe, hızlı kilo kaybı ve bozulmuş hijyen,
bozulmuş immünite ile birlikte olabilir. Bu faktörlerden her biri
ağır egzersize maruz kalan sporcularda, egzersizin stresi ile
onların immün sistemleri üzerinde birleşme potansiyeli gösterirler.
Mental stres immün sistemi zayıflatabilir. Taşınma, boşanma, aile
problemleri ve aşırı kaygının immün sistemi zayıflattığı
açıklanmıştır. Ilımlı yaşam tarzı, sıkıntılardan kurtulmak ve
yeterli dinlenme süresi immün sistemi destekleyen en iyi
silahlardır.
National Institute of Mental Health’ a göre;
Egzersiz mental sağlığı ve iyi hissetme halini pozitif olarak
etkiler
Hafiften orta dereceye kadar egzersiz depresyonu, anksiyeteyi ve
mental stres semptomlarını azaltır.
Bunlar birçok epidemiyolojik çalışmalarla gösterilmiştir. Bu etkiyle
stresin etkileri ortadan kaldırılabilir.
EGZERSİZ VE ENDOJEN OPİYAT SİSTEM
Aerobik egzersiz endogen opiyat salgısını arttırır; endorfinin,
met–enkefalin. Bu hormonlar, kendini iyi hissetme hali ve öfori
sağlar. İyi derecede antrene sporcuların spora devam dürtüsünü
yaratırlar. Bu kısır döngü gibidir ve egzersiz yoksunluğu
sendromundan sorumlu tutulmaktadırlar. Böylece stres faktörleri
elemine edilir. Ayrıca bu hormonların immün sistem üzerinde direkt
etkileri de vardır.
Sonuç
İmmün hücrelerin tümü, NK hücreleri, nötrofiller, makrofajlar (asıl
immün sistem) akut egzersizin etkilerine, fonksiyonları ve sayıları
açısından çok daha duyarlı görülmektedir. Genel olarak ılımlı süre
(<60’) ve şiddet (
EGZERSİZİN YARARLARI
Egzersiz, 50 yaşından sonra bile yaşama sağlıklı, aktif yıllar
ekleyebilir. Yapılan araştırmalar egzersize başlamanın asla geç
olmadığını ve dinçlikte küçük bir gelişimin ölüm riskini azalttığını
göstermektedir. Basit ve düzenli yürüyüşler yaşlılarda yaşamı
uzatabilir. Ilımlı dinçliğe sahip olan bireyler, yüksek tansiyona
sahip olsalar ya da sigara içseler bile düşük dinçliğe sahip
olanlara göre daha düşük ölüm oranına sahiptirler.
Direnç (ağırlık kaldırma) antrenmanları yaşlı bireyler için
önemlidir, çünkü bu çalışma azalan kas kitlesini, kemik yoğunluğunu
ve kuvveti geri dönüştüren ve kötüye gidişatı azaltan tek yoldur.
Esneklik egzersizleri yaşlılığın getirdiği bozulmuş dengesizliği ve
kas katılığını azaltır.
1.Hareket sistemi üzerine: Sporun sağlığa yararlı olduğu tartışılmaz
bir gerçektir, fakat sportif bir aktiviteye başlamak için gerekli
olan temel bilgiler genelde yetersizdir. Yani, yaşınıza ve fizik
kondisyon düzeyinize uygun spor türünü seçmek önemlidir. Hareket
sistemi üzerine sportif aktivitenin çok büyük yararları açıktır. Kas
düzeyinde, çalışan kasların tonusunda ve kuvvetinde artış görülür.
sportif aktivite eklemlerin doğal genişlik derecesinin korunmasına
ve gelişmesine imkan sağlar, ankiloza (eklemlerin katılaşması) karşı
mücadele eder.
beslenmeyi ve kıkırdakların devinme yeteneklerini kolaylaştırarak
eklemlerin en iyi şekilde korunmasını ve bakımını sağlar,
kemik düzeyinde; kalsiyum tutulmasını kolaylaştırır, yaşlı
insanlarda sıklıkla görülen osteoporoz hastalığına karşı mükemmel
bir korunma aracıdır.
kas tonusunun iyileşmesi sayesinde; sportif aktivite kalça, dizler
ve özellikle omurga düzeyindeki ağrıların önlenmesine imkan sağlar,
bel ağrılarına karşı en iyi ilaçtır fakat, şayet omurganızın
durumuna salık verilmeyen sporları ya da kötü jimnastik hareketleri
yaparsanız, zararlı da olabilir,
2.Kalp-damar sistemi üzerine: Salık verilmeyenler hariç, düzenli
antrenmanlar kalp-damar sisteminin işlevi üzerine yararlı etkilere
sahiptir; kas yapıda olan kalp, kasılma kapasitesini yükseltir ve
büyük bir etkinlik gücüne ulaşır, böylece kan organizmanın
dokularına en iyi bir şekilde dağılım gösterir. Diğer taraftan fizik
aktivite iki önemli kalp-damar hastalıkları risk faktörüne karşı
etkili biçimde mücadele eder; arteriyel hipertansiyonu düşürür,
ateroskleroza karşı en iyi ilaçtır; dolaşımı iyileştirir ve
sporcunun beslenmesine dikkatini zorunlu kılar; böylece, damar
sistemi üzerine zararlı etkileri çok iyi bilinen, alkol ve sigara
gibi toksik etkileri olan maddelerden uzak durulur.
Özetle;
kalbin çalışma sistemini düzenler, efektif ve ekonomik çalıştırır,
periferik damar direnci azalacağından kalp üzerindeki yük kalkar,
hipertansiyon düzelir,dolaşım hızlanır, bundan dolayı metabolik artıkların atılımı
kalaylaşır,pulmoner oksijenasyon yeteneği artar
3.Dış görünüm: Spor, bedeni geliştirir ve belli bir görünüş sağlar,
fakat zayıflatmaz. Terleme ile kilo kaybı düşünülmemelidir, ter ile
kaybedilen su daha sonra geri alınır. Fizik aktivite sellülite karşı
etkili mücadele yöntemidir, kasları uyumlu hale getirir, aşırı kilo
alımına yol açmaz (eğer body-building ile uğraşmıyorsanız).
4.Psikolojik yararlar: Bu etkiler uygulanan spor türüne bağlıdır ki
bunlar en az fizik etkiler kadar önemlidir. Spor;
kendine güveni uyandırır, hırsı artırır,
heyecanı ve stresi azaltır,
bedenin bilincine varılır, seksüel yaşamın düzenine katkı sağlar,
beynin daha iyi oksijenlenmesi sayesinde, zekasal etkinliği
yükseltir,gurup düşüncesi, bireyler arasında ilişkiler, karşılıklı olarak
saygı kavramı gelişir,zevk alma duyusu gelişir; bu beyinden salgılanan hormonlar ile olur;
endorfinler; aile ve mesleki kaygılardan kurtulmaya imkan sağlar.
Aerobik Egzersizin Yararları
Diğer yararları yanında, en önemli yararları kalp-damar sistemi
üzerinedir;durağan bir yaşam sürenler, hareketli bir yaşam sürenlere göre 6 kez
daha fazla kardiyak riske sahiptirler,metabolizmayı düzenler, dayanıklılığı inşa eder ve kalbin
fonksiyonlarını güçlendirir,ılımlı ve düzenli egzersiz uygulamaları bağışıklık sistemini
güçlendirir,kan "kötü" kolesterol düzeyi azalır, "iyi" kolesterol düzeyi artar,
vücut yağı kontrol edilir (kuvvet antrenmanı ile birlikte aerobik
egzersiz ve özel diyet vücut yağını azaltır),
vücudun direnci yorgunluğa ve fazla enerji gerektiren işlere karşı
artar, kan basınçlarını azaltır ve iyi bir uyku düzeni sağlanır,
vücudun genel direnci artar, stres ile mücadelede en iyi çaredir.
yüksek bir emosyonel denge ve pozitif görüş açısı oluşur.
Anaerobik (Direnç) Egzersizin Yararları
Kas formunu ve kas kuvvetini artırır, tendon ve bağları güçlendirir
kemik mineral yoğunluğunu artırır
yağsız vücut kitlesinde artış sağlar
Esnekliğin Yararları
beceri ve koordinasyonu mükemmelleştirir,
kas yaralanmalarını önler,
vücudun toparlanmasına yardımcı olur,
dengeyi. postürü düzenler,
vücudumuzu çevik ve yumuşak hissetmemizi sağlar
Uzun süreli çalışmalar sonucunda, her 10 yılda, bireyin genel form
düzeyi %8-9 oranında azalmakta olduğu gözlenmiştir. Aktif insanlarda
bu oran %4 civarındadır. Antrenmanlı bireylerde düşüş oranı %2’dir
(veya daha az). Fazla kilo ve beden yağlarından sakınıldığında,
dinçlikte azalma minimize olur. Dr. Paul Davis dinçlikteki azalmada
en önemli faktörün vücuttaki yağ oranının yükselmesi olduğunu
belirtir.
Kalp-damar sisteminin antrenmanı, maksimal kardiyak frekansın %60-85
arası, aerobik ortamdaki koşular ile sağlanır, kuvvet antrenmanları
ya da diğer anaerobik ortamdaki antrenmanların sisteme katkıları çok
azdır ya da yoktur.
EGZERSİZİN ZARARLARI
Sıklıkla, sporun sağlığı bozan bir çok faktörün kaynağı olduğu
unutulur. Sporun yararlarını bir tarafa koyarak, “hasta olmak
istiyorsanız spor yapın” da diyebiliriz. Aşırı egzersizde üst
solunum yolu enfeksiyonları artar, vücudun bağışıklık sistemi
fonksiyonlarını baskılar.
Yılda milyona yakın ölümün spordan kaynaklandığı tahmin edilir.
Ölümler yalnızca, otomobil yarışçıları ya da alpinistler gibi üst
düzey sporcuların şaşırtıcı kazalarından kaynaklanmaz. Ölümlerin
çoğu yetersiz hazırlanma yanlışlıklarından da kaynaklanır; güneş
altında tenis oynamak, çok yoğun bir koşu sonrası ya da yüzerek
gereğinden fazla kuvvetine güvenerek plajdan çok uzaklara açılma
sonrası kramp girmesi nedeniyle boğulmaların görülmesi
Spora başlarken mutlaka çok dikkatli olunmalı ve hekimin öğütleri
göz önüne alınmalıdır. Kırk yaşından sonra, sağlıklı olsanız bile,
özellikle kardiyak yıkımlardan sakınmak için düzenli olarak hekim
kontrolünden geçmek gerekir. Spora bağlı kazalar ve sonuçlarını 4
guruba ayırabiliriz; kalp-damar bozuklukları, travmatik sorunlar,
hareket sisteminde aşırı işlevsel sorunlar ve dopinge bağlı
sorunlar.
1.Hareket sistemi üzerine: Hareket sisteminde görülen rahatsızlıklar
çok fazladır fakat ağır bir sorun değildirler. Ancak, bilinçsiz
uygulamaların kalıcı hasarlara neden olduğu unutulmamadır. Önem
derecesine göre sıralayacak olursak;
Kas tutuklukları; bu sorunlar, aşırı bir çalışma sonrası kaslarda
biriken aşırı toksinlerin, özellikle laktik asitin birikmesinden
kaynaklanır. Bu olay çalışmadan 24 saat sonra başlar ve 2-3 gün
kadar sürebilir. Bu durum da çok su içmeli ve kaslara yumuşatıcı
pomatlar sürülmelidir. Sauna ya da sıcak bir banyo iyi bir etki
sağlayabilir.
Kasılma; istemsiz kas kasılmalarıdır, refleks bir reaksiyondan,
aşırı uzamadan ya da eklem travmasından kaynaklanırlar. Olayın
durumuna göre kas üzerine buz ya da tersine, sıcak banyo ve masaj
uygulanır.
Uzama; kas liflerinin gerilmesine neden olan, kasın elastikiyet
sınırının aşılmasıdır. Bu durumda zorunlu olarak tüm masajlardan
kaçınmak ve liflerin toparlanması için 10 gün beklemek gerekir.
Lif kopması; belirli sayıda kas liflerinin yırtılmasından
kaynaklanır ve beraberinde kas düzeyinde bir iç kanama görülür.
Masaj sakıncalıdır, iyileşme en az bir ay sürer.
Kas Yırtılması; kasın yırtılması çok ağır bir tablo oluşturur.
Cerrahi bir girişim gerektirir.
Tendinit; sporcularda sıklıkla görülür. Genellikle aşil tendonunda,
pubisde, diz kapağında, uyluk addüktörlerinde ve dirsekte
odaklanırlar (tenisçi dirseği). Tendinitler bazen tüm sportif
aktivitelerin bir süre kesilmesini zorunlu kılar.
2.Kalp-damar sistemi üzerine: Kalbin, saygı gösterilmesi gereken
sınırlarının bilinmesi gerekir. Bu tür riskler özellikle; uzun
süreden beri spor yapmayan, hiçbir ön hazırlığı olmayan, akşam karar
verip sabah başlayan, kırk yaş üzeri yetişkinlerde ortaya
çıkmaktadır. Egzersiz esnasında ve sonrasında ani kardiyak ölümlerin
olduğu unutulmamalıdır.
Çok anlamlı bir örnek squaç’tır ve görünmediği kadar çok şiddetli
bir spordur. Tenis ve koşu da, özellikle güneş altında
uygulandıkları zaman bazen tehlikeli sporlar olarak ortaya çıkarlar.
Sigara içmek ya da önemli bir fizik aktiviteden sonra saunaya girmek
gibi yanlışlardan da kaçınmak gerekir.
3.Doping: Yıllardan beri doping sorunu kaygı verici boyutlara
ulaşmıştır, 1988’ de Seul Olimpiyatlarında Ben Johnson’un altın
madalyasının geri aalındığı hatıralardadır. Doping olarak kullanılan
ürünlerin listesi hayli kabarıktır, özellikle yapay olarak
performansta iyileşme sağlayan anabolizanlar ön sırayı almaktadır.
Bunlar çoğunlukla vitaminler gibi psikolojik etkiye sahiptirler.
Üstelik, düşüncesizce bu riski göze alan sporcuların yaşam ve
sağlıkları için gerçek bir tehlike oluştururlar.
Anabolizanlar; bunlar hormonlardır, erkek testosteronu olarak takdim
edilirler. Yoğun bir antrenmanı uygulamak koşuluyla önemli ölçüde
kas kitlesini artırırlar. Kaslarda kitle artışı görülse bile
tendonların üzerine hiçbir etkileri yoktur, kasın kasılma kuvveti
tarafından kopmalar olabilir.
Anabolizanlar bazen tehlikeli tendon kopuklarına yol açmaktadırlar.
Bunun yanında, kadınlarda geri dönüşümü olmayan erkekleşme, seksüel
yaşam bozuklukları, bazen kanser (özellikle prostat kanseri) gibi
çok ağır tabloların kökenini oluştururlar.
Amfetaminler; en çok bilinen ürünlerdir, uyarıcı ilaçlardır. Açlık
duygusunu, özellikle yorgunluk hissini yatıştırırlar. Yarışma
esnasında öfori sağlarlar ve sporcu kendisini yenilmez hisseder.
Fakat, uzun sürede önemli psikolojik bozukluklara yol açarlar,
özellikle kişi sürekli olarak hallisünasyonlar ile karşı karşıya
kalır.
Kortikoidler; strese karşı mücadeleye ve çabuk toparlanmaya imkan
sağlarlar. Fakat, hormonal sistemi tamamen bozarlar, kas ve tendon
düzeyinde ağır yaralanmalara yol açarlar, bazen diyabete neden
olurlar ya da kullanımlarından uzun yılar sonra osteoporoza yol
açarlar.
Kardiyak uyarıcılar; uzun zamandır, yarışma öncesi eritrosit
enjeksiyonu, özellikle dayanıklılık sporlarında destekleyici rol
oynadığı sanıldı. Oysa, bu doping tamamen etkisizdir ve günümüzde
terk edilmiştir. Kardiyak tonik olarak bilinen ünlü efedrin bir çok
öksürük şurubu ve burun damlası gibi ilaçlarda bulunur. Kafeinin
aşırı tüketimi yasaktır, fakat yinede kontrole yakalanmamak için 6-8
fincan içilebilir.
FAZLA KİLOLARDAN KURTULMA
Fazla kilolardan hemen kurtulmayı sağlayacak mucize bir yöntem
bulunmuyor.
Beslenme ve Diyet Uzmanı Fatoş Özcan, yaz mevsiminde sağlıklı ve
ince kalmanız için gerekli sağlıklı beslenme yollarını anlattı.
İncecik silüetleriyle moda dergilerini süsleyen birbirinden güzel
top modeller dışında kilolarından memnun insana rastlamak pek mümkün
değil. Eğer siz de ne yerse yesin kilo almayan bir fiziğe sahipseniz
mutlu bir azınlığın üyesi olduğunuz için şanslısınız.
Bilim adamlarına göre bu azınlık dünya nüfusunun üçte birini
oluşturuyor. Nüfusun üçte ikisi ise az veya çok kiloyla ilgili
sorunlarla uğraşıyor.Yaz mevsimine girdiğimiz bugünlerde fazla
kilolarımız daha da büyük bir problem olarak aynalardan yansıyor.
Sorunun çözümü de sağlıklı beslenme ilkelerine özen göstermede
yatıyor.
GENÇ SPORCULARDA YOĞUN YÜKLENMELER
Erken yaşta elit spora yönlendirilen çocukların sayısı
küçümsenemeyecek kadar fazla. Bazı olimpik spor disiplininde yetenek
seçimi çok erken yaşlara kadar inmektedir. İlkokula henüz başlamış
çocukları spora yönlendirerek, geleceğin şampiyonları yaratılmaya
çalışılmaktadır. Bazı batılı ülkelerde ve bizim ülkede de iyi bir
eğitim olanağı yakalamak için, yani bir eğitim kurumundan (kolej
gibi) burs alıp, ücretsiz okumak için de çocuklar çok erken yaşlarda
elit sporuyla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Bu çerçevede yaptırılan yüklenmeler, erişkinleri bile zorlayacak
nitelik kazanabilmektedir. Sporun doğası gereği, yaptırılan
yüklenmelerle ve alınan başarılarla yetinilmediği için, çocuklara
daha uzun antrenman yapmaları, daha şiddetli yüklenmeleri ve daha
erken yaşlarda spora başlamaları beklenilmektedir. Zaten
olimpiyatların sloganı da "daha yükseğe, daha kuvvetle ve daha
hızlı" değil midir? Ancak bu biçimdeki beklentiler henüz
olgunlaşmamış ve büyüme çağında olan çocuğu zorlayacaktır. Bu konuya
ilişkin literatürde değinmeler bulunsa da kesin kanıta rastlamak ne
yazık ki mümkün değil. Ancak yine de çocuğu muhtemel zararlardan
korumak için aşağıdaki organ sistemlerine ilişkin noktalara dikkat
etmekte yara vardır:
Kalp: Sağlıklı sporcuların üst düzey kalp işlevi ve kapasitesi olsa
da yine de temkinli olmak gerekir. Deneysel çalışmalarda şiddetli
yüklenmelere bağlı kalp işlevi depresyona uğradığı belirlenmiştir.
Ekokardiografik çalışmalar ise ultramaraton sonrası kalp
kontraktilitesinde geçici azalmalar saptamıştır. Ancak elit düzeyde
sporun kalıcı hasara yol açtığına ilişkin şu ana kadar herhangi bir
bulguya rastlanmamıştır. Ancak muayeneler sırasında kalp damar
düzeyinin dikkatle incelenmesinde yarar vardır.
Kas ve iskelet sistemi: Sporsal etkinliğin artırılması kas ve
iskelet gelişimine olumlu etkileri olmaktadır. Ancak aşırı stres ve
aşırı yüklenmelerin doku yıkımı ve yaralanmalara neden olmaktadır.
Spordan en yüksek düzeyde yararlanabilmek için, sporcu yaralanma
eşiğinin altında çalıştırılmalıdır. Bu yapılmadığı taktirde aşırı
kullanıma bağlı (tendinit, apofizit ve stres kırıkları) yaralanmalar
gelişebilir. Büyüme çağındaki sporcularda yaşlarına özgü sağlık
sorunları ortaya çıkabilmektedir (Osgood-Schlatter, Sever Hastalığı,
medial epikondilit (golfçü dirseği), osteokondritis disekans,
spondilolizis, spondilolistezis ve vertebral apofizit).
Aşırı yüklenmelere bağlı büyüme plaklarının etkilenmeleri, büyümeye
olumsuzluğu nedeniyle, gelişme çağında olan sporcular için diğer bir
kaygı nedenidir. Büyüme plakların zedelenmelerin olması, kemiği
büyümesinde duraksamaya ve uzun kemiklerin eğri büyümesine neden
olabilir. Ancak bu biçimdeki büyüme plaklarına ilişkin sorunların
sadece yüksek verim sporcu ile ilgilenen sporcularda görüldüğüne
ilişkin bir kanıt bulunmamaktadır. Ancak jimnastikçilerde distal
radiyal epifiz zedelenmesi tarif edilmiştir. Koşucu ya da yük
kaldırılan diğer spor türlerine katılan çocuklarda alt ekstremite
bölgelerine ilişkin epifizyel yaralanmalar ve dolaysıyla gelişen
büyüme sorunları henüz bildirilmemiştir. Kesitsel ve boylam
çalışmalar yoğun spora katılımın çocukların büyüme ve gelişmelerini
olumsuz etkilediğine ilişkin bir kanıt göstermemiştir. Örneğin,
jimnastikçilerin kısa boylu olması yaptığı spordan çok,
seçilmeleriyle ilgili olduğu düşünülmektedir.
Beslenme: Spor yapan çocukların enerji gereksinimleri
karşılanmalıdır. Bazı spor türlerinde kilo kontrolü ve düşük beden
ağırlığı önemli olmaktadır. Bu spor türlerinde formunu koruyabilmek
için, çocukların beslenmesi bozulmaktadır. Bu bakımdan özellikle kız
çocukların sorunlu yemek yeme alışkanlıkları dikkate alınmalıdır.
Büyüme çağında çocukların demire gereksinimleri fazladır. Bedende
demir depolarının yeterince dolu olması, oksijen taşımasını
sağlaması bakımından, önemlidir. Krebs siklüsündeki enzimler için ve
bilişsel işlevler için de elzem olan bir elementtir. Sporcuların
özellikle kırmız et ve demir içeren diğer gıdaları tüketmeleri
önerilmelidir. Kalsiyum içeren gıdalar sporcular tarafından az
tüketilir. Çünkü bu gıdaların yağlı olması nedeniyle, kilo almaktan
çekinirler. Ancak sağlıklı kemik gelişimi için gerekli olması
nedeniyle, günlük beslenmede yeterince kalsiyuma yer verilmelidir.
GENÇLERDE FUTBOL YARALANMALARI
Futbol ülkemizde en popüler spor dalıdır ve ülkemizde yaşayan birçok
genç ve ergenin tek spor yapma olanağıdır. Ülkemizde sadece 2000
yılında lisans muayenesi için 170 000 futbolcunun muayeneden
geçtiğini düşünecek olursak, lisansı olmayıp, “mahalle” aralarında
ya da halı sahada spor yapan kişilerin bunun kat kat fazlası
olduğunu düşünmek mümkündür. Yurtdışında yapılan epidemiolojik
çalışmalar futbol yaralanmalarının %85’inin 23 yaş altında olduğunu
ve %45’in de 15 yaşın altında olduğunu bildirmişlerdir. Futbolcular
arasında sezon başına %2.6-5.2 sporcuda ölümcül olmayan yaralanmanın
olduğu bulunmuştur. Diğer ilginç bir gözlem ise salon futbolunda
yaralanmaların, açık hava futboluna göre 6.1 kat daha fazla
görülüyor olmasıdır.
Birçok spor türünde olduğu gibi, futbolda da içsel ve dışsal
etmenlerin yaralanmada rolü vardır. Zemin koşuları, koruyucu malzeme
kullanımı, sporcunun kondisyon düzeyi, sporcunun eğitim düzeyi,
sahanın zemini, sahanın aydınlatılması gibi birçok etmenden söz
edilebilir. Diğer önemli bir nokta ise oyun kurallarının
geliştirilmesidir. Amerikan futbolu, buz hokeyi gibi spor dallarında
yapılan oyun kuralı değişiklikleri birçok yaralanmayı ortadan
kaldırmıştır. Bu bağlamda futbolda da oyun kurallarının
geliştirilmesi yaralanmaları azaltmakta yararlı olacaktır.
Futbolda ölümcül yaralanmalar kale direğine çarpmalar ya da kalenin
futbolcunun üzerine düşmesi biçiminde olmaktadır. Bu nedenle
özellikle sporcu eğitimi ve kale direklerinin iyice tespiti bu
kazaları engelleyecektir.
En sık ölümcül olmayan futbol yaralanması ise yumuşak doku
ezilmesidir. Kırıklar enderdir, tüm yaralanmaların %3.5-9’unu
oluştururlar. Kırıkların çou ise üst ekstremitede olur. En çok alt
ekstremite yaralanmaları görülür. Gelişmekte olan sporcularda ise
olgunlaşmamış iskelet sistemine ilişkin sorunlar ortaya çıkabilir.
Topuk ağrıları, diz ağrıları buna bağlı (Osgood Schlatter hastalığı,
Sever hastalığı, kalkaneal apofizit gibi) gelişebilir.
Yüz ve baş yaralanmaları çok sık olmasa da (%4.9-22) baş
yaralanmalarının %20 kadarının beyin sarsıntısına neden olması
önemli bir bulgudur. Göz yaralanmaları özellikle ender değildir.
Basketboldan sonra futbol ağız-yüz ve diş yaralanmalarının en sık
nedenidir. Ağız korumasının kullanılması bu yaralanmaları
azaltmıştır.
Bu bağlamda Amerikan Pediatri Birliğinin aşağıdaki önerileri
bulunmaktadır:
1. Göz ve ağız korumalarının kullanılması yaralanmaları
azaltacaktır.
2. Ölümcül yaralanmalarının çoğu kale direklerine bağlı olduğu için,
kale direklerinin sağlam sabitlenmesine yönelik girişimlerde
bulunulmalıdır.
3. Karşılaşma sırasında şiddet kullanan ve saldırgan olan sporculara
gerekli işlem yapılmalıdır. Oyunun düzeninin bozulmasına izin
verilmemelidir.
4. Çocukların futbol oynamaları teşvik edilmelidir. Çocukların
gelişmeleri ve bedensel etkinlik sağlamaları için yararlı bir spor
türüdür.
HANGİ DURUMLARDA EGZERSİZ KISITLANIR ?
Sportif bir aktiviteye başlamadan önce medikal bir kontrolün
yapılması kaçınılmazdır. Bu kontrol özel bir merkezde yapılmalıdır.
Bu kontrolün amacı, genel olarak bir sporu yapmaya ya da belli bir
spor için muhtemel yasaklı durumların varlığını saptamayı amaçlar.
Bu durum EKG, kardiyak enzimler, röntgen ve hastanın muayenesi ile
araştırılır.
Kesin yasaklı durumlar;
yeni geçirilmiş miyokard enfarktüsü
tipik göğüs ağrısı
konjenital kardiyopati (doğuştan kalp hastalığı)
kardiyomiyopati (kalp kasının kasılma özelliğinin azalması)
akut perikardit (kalp zarının iltihabi hastalığı), miyokardit (kalp
kasının iltihabi hastalığı),
kalp ritim ve iletim bozuklukları Göreceli yasaklı durumlar;
miyokard enfarktüsü; yeterli bir aradan sonra (en az 6 ay) ılımlı
egzersizi engellemez, fakat yarışma yasaktır,
kalp ritim bozuklukları (hastanın takibi gerekir),
göğüs ağrısı (EKG ve kardiyak enzimler normal, atipik göğüs ağrısı
olursa spor yapılabilir),
orta derece arteriyel hipertansiyon (yüksek hipertansiyon yasak) ,
tansiyonu düşük olanlar ya da efor testinde tansiyonu yükselmeyenler
Bu incelemelerden sonra, hekim size yapabileceğiniz sporu
önerecektir. Mesela, kulak ağrınız var ise suya dalmanız
yasaklayacaktır.
HAREKETSIZLIGIN BEDENSEL ETKILERI
Hareketsizliğin insan organizması üzerinde olumsuz etkiler meydana
getirdiği, çok eski dönemlerden beri bilinmektedir. Beden
hareketliliğini azaltan bir hastalık, yaralanma veya belirli bir
neden olmadan insanların sedanter yaşam tarzını seçmeleri sonucunda,
organizmanın pek çok fonksiyonunda gerilemeler ortaya çıkmaktadır.
1960 lı yıllarda başlayan uzay hekimliği çalışmaları çerçevesinde,
uzun süreli uzay yolculukları sırasında insanların karşılaşacakları
yerçekimsiz ve hareketsiz yaşam koşullarında organizmada oluşan
değişiklikler ayrıntılı olarak incelenmiştir. Bu çalışmaların
paralelinde, tüm dünyada hareket azlığının kardiovasküler risk
faktörlerinden biri olarak kabul edilmesiyle birlikte konuya ilgi
artmış ve çalışmalar hızlandırılmıştır.
Hareketsizliğin olumsuz yöndeki etkileri başlıca 4 grup insan
üzerinde incelenmiştir:
1.Hastalık ya da yaralanma sonucu uzun süre yatak istirahati yapan
kişiler,
2.Çeşitli paralitik (felç) durumlar nedeniyle nöromüsküler
(sinir-kas iletimi) aktivitesi önemli ölçüde kısıtlanan hastalar,
3.Yerçekimi etkisini azaltan, oturma, yatma gibi değişik
pozisyonlarda uzun süre kalan kişiler,
4.Uzay yolculuklarında ve uzun süreli su altı çalışmalarında yer
çekimsiz ortamda bulunanlar.
Sayılan bu inaktivite tiplerinin her biri, kısa süre içinde, gizli
fizyolojik değişikliklere yol açabilmektedir.
Ortostatizm gibi belirgin klinik tablolar 5-7 gün içinde ortaya
çıkabildikleri halde, ankiloz veya böbrek taşı gibi komplikasyonlar,
ancak bir kaç ay sonra görülebilirler.
Hareketsizliğin mekanizmasının daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla,
fizik kapasiteyle ilgili bazı kavramları hatırlatmakta yarar var:
1.Fonksiyonel kapasite : Zorlu bir çaba sırasında varılan maksimum
metabolik değeri ifade eder.
2.Fizyolojik maksimum potansiyel : Aynı kişinin sistemli bir
antreman programından sonra varabildiği maksimum metabolik değerdir.
3.Fonksiyonel rezerv : Fonksiyonel kapasite ile fizyolojik maksimum
potansiyonel arasındaki farktır.
Hareketin daha da azalması, örneğin kesin yatak istirahati halinde,
fonksiyonel kapasite iyice azalır. Daha sonraki dönemde bu durumdaki
bir kişiye birden bire aşırı fizik aktivite programı verilirse,
fonksiyonel kapasitede iyileşme sağlanamaz. Kişinin önceki
fonksiyonel kapasitesi ve rezervi dikkate alınarak yavaş yavaş artan
yoğunlukta bir egzersiz programı verilerek durumu düzeltilmeye
çalışılır.
Düzenli fizik egzersizler yapan kişinin fonksiyonel kapasiteleri,
fizyolojik maksimum potansiyel düzeyine çok yakın olduğu halde
sedanter kişilerde fonksiyonel kapasite düşüklüğü çok belirgindir.
Fonksiyonel rezerv önemli ölçüde azalmıştır.
Uzun süreli hareketsizliğin sistemler üzerindeki etkilerini şu
şekilde özetleyebiliriz Merkez Sinir Sistemi Duygusal algılamada
azalma olması nedeniyle bazı duyu bozuklukları gelişebilir,
parestezi ve ağrı eşiğinde düşmeler görülür.
İstirahat sırasında kaslarda kasılmalar yapılmadığı taktirde, motor
verimlilikte azalmalar belirir. Özellikle felçli hastalar durumun
çok belirgin örneğidir.
Sedanter kişilerde otonom sinir sistemi oldukça dengesizdir. Düşük
veya aşırı aktivite şeklinde fonksiyonel bozukluklar saptanabilir.
Bu dengesizlik kardiovasküler sistemin çalışmasını da olumsuz yönde
etkiler.
Aktivite azlığı, kişilerde anksiyete ve depresyon gibi ruhsal
sorunların gelişmesine de zemin hazırlar.
- Hareket Sistemi: Hareket azlığının uzun zaman sürecinde en
belirgin etkileri hareket sistemini oluşturan elamanlardan ortaya
çıkar.
En önemli belirtiler kas ve kemik dokularında görülen
değişikliklerdir.
Hareket azlığıyla birlikte kas gücü azalmaya başlar. Örneğin hiç bir
fiziksel rahatsızlığı olmayan bir kişinin bir haftalık kesin yatak
istirahatinden sonra eldeki kavrama gücü % 20 oranında azalır. Kas
gücündeki bu azalmaya parelel olarak, kişinin dayanıklılığında da
azalma olur. Diğer taraftan hareketsiz kaslarda, kısa süre içinde
atrofi (kas kaybı) gelişir. Atrofinin derecesi, hareketsizliğin
süresine bağlıdır.
Atrofi, güç kaybı ve duyarlılığın azalması sonucu, hareketlerin
koordinasyonunda yetersizlik ortaya çıkar. Bu durum hem alt, hem de
üst uzuvlarda görülür ve günlük yaşamda beceri isteyen aktivitelerin
yapılmasında veya sportif aktivitelerin yapılışı sırasında eksiklik
ortaya çıkar.
- İskelet Sistemi: Hareketsizliğin en olumsuz etkilerinden biri,
kemik dokusunda ortaya çıkan osteoporozdur. Bilindiği gibi kemik
yapımının düzenli olabilmesi ve kemik kitlesinin yenilenebilmesi
için, tendonların (bağlar) çekme fonksiyonu ile oluşan gerilmelere
ve ayak ta durma sırasındaki yer çekimi kuvvetine gereksinim vardır.
Hareket azaldığı durumlarda ise kemiğin organik ve inorganik
elemanlarındaki kayıplar sonucunda, kemik kitlesi azalmaya başlar,
kemikteki kalsiyumun mobilize olmasıyla geçici bir hiperkalsemi (kan
kalsiyum seviyesinin artışı) ve yumuşak doku içinde ektopik
kalsifikasyonlar (kemikleşmeler) gelişebilir. Sonuçta kemiklerin
kırılganlığı artar ve kendiliğinden yada minör travmalarla kırılma
olasılığı ortaya çıkar.
Kemik dokusunun yanı sıra eklemlerde aktif ve pasif hareketlerin
azlığına bağlı sertlikler gelişir ve eklem hareket açıklığı azalmaya
başlar. Başlangıçta geri dönüşebilir nitelikte olan sertleşme,
hareketsizliğin uzun sürmesi halinde kemiksel nitelik kazanır ve
geri dönüşümü mümkün olmayan eklem hasarları ortaya çıkar.
- Kardiovasküler Sistem: Uzun süre hareketsizlik sonucunda
kardiovasküler sistem büyük zarar görür ve bazal koşulların
üzerindeki metabolik gereksinimleri karşılayamaz duruma gelir.
Kardiovasküler sistemdeki gerilemenin en belirgin göstergesi,
maksimum oksijen tüketiminin (Max V02) azalmasıdır.
10 günlük yatak istirahatından sonra tamamen sağlıklı ve genç
kişilerde dahi Max V02 nin % 20 oranında, kalp atım hacminin ise %
10 oranında azaldığı gösterilmiştir. Bir kaç günlük istirahatten
sonra dahi, aynı şiddetteki egzersize verilen nabız yanıtında artma
olmaktadır.
Kardiovasküler sistemle ilgili bir diğer olumsuz gelişme kan
basıncıyla ilgilidir. Uzun süre istirahatlarden sonra ortostatizm
denilen durum gelişmekte ve kan basıncı dengesi bozulmakta ve kişi
ayağa kalktığında ani tansiyon düşüklüğü olmaktadır.
Toplar damarlar üzerindeki kasların pompalayıcı etkilerinin azalması
sonucu venöz yatakta birikmeler olmakta ve tromboflebit
gelişebilmektedir.
Pıhtılaşma mekanizmasındaki değişiklikler, trombosit
kümeleşmesindeki artış, tromboflebit gelişmesine yardımcı
olmaktadır.
- Solunum Sistemi: Hareketsizliğe bağlı olarak solunum sistemi ile
ilgili hemen tüm parametrelerde gerileme olur ve sonunda kısıtlayıcı
tip solunum bozukluğu tablosu ortaya çıkar.
Sağlıklı kişilerde solunum parametrelerinde önemli bir düşme
görülmemesine karşın istirahat süresinin uzaması durumunda, örneğin
felçli hastalarda, solunum kapasitesi ve fonksiyonel solunum
kapasitesinde % 25-50 oranında azalmalar olur. Sınırlayıcı tarzdaki
gelişmeler ve yatay pozisyonun akciğer dolaşımı üzerindeki etkisi
sonucu solunum-kanlanma oranında önemli bozukluklar ortaya çıkar.
Ayrıca mukus temizleme fonksiyonlardaki azalmaya bağlı olarak,
solunum sisteminde mukus birikmeye başlar. Bu koşullar altında
öksürük mekanizması bozulur. Karın kaslarındaki zayıflık durumu daha
da kötüleştirir ve basit bir üst solunum yolu enfeksiyonunda ciddi
akciğer rahatsızlıkları gelişir.
- Sindirim Sistemi: Hareket azlığı, sindirim sistemindeki
aktivitelerin azalmasına yol açar. Bu azalma, hem içeriğin
ilerletilmesinde hem de salgılama fonksiyonlarında olur. Sonuçta bir
taraftan iştah kaybı gelişirken, diğer taraftan bağırsak
hareketlerindeki azalma nedeniyle kabızlık görülür.
- Endokrin (hormonlar) ve Böbrek (renal) Sistemler: Endokrin
sistemin diğer sistemlerle karşılıklı etkileşmesi sonucu, önemli
metabolik ve renal değişiklikler görülür.
Vücudun uzun süre yatay pozisyonda kalması nedeniyle hücre dışındaki
sıvılar, kılcal damar yatağının venöz (toplar damar) kısmına geçer
ve kirli kanın kalbe dönüşünde artma olur. Sonuç olarak, sağ
atriumun (kalp kulakçığı) hacim sensörlerinde bir uyarılmayla
birlikte antidiüretik hormonda azalma ortaya çıkar ve idrar çıkışı
artar.
Hareketsizliğin etkisiyle sodyum ve kalsiyum atılımı da artar.
İdrarla fazla kalsiyum atımı, üriner yolda tıkanma ve enfeksiyon
faktörlerinin etkisiyle, hareketsiz kişilerde idrar yollarında
taşlar oluşmaya başlar.
- Deri: Uzun süreli hareketsizlik, deri ve deri üzerindeki
oluşumları da olumsuz yönde etkilenir.
Deri altındaki yağ dokusundaki incelme ve deri gerginliğinin
bozulması nedeniyle basınç yaraları gelişebilir. Aynı vücut
bölgelerin sürekli olarak basınç altında kalmaları ve bu bölgedeki
basıncın kılcal damar basıncın üzerine çıkması, yara oluşumunu
kolaylaştıran dış etkenlerin başında gelir. Saydığımız tüm bu
olumsuz gelişmeler, hareketsizliğe bağlı problemlerin yalnızca bir
kısmıdır.
Hareketsizliğin uzun sürdüğü durumlarda, olumsuz gelişmelerden
etkilenen doku ve sistemler durmadan artar ve bir noktada yaşamı
tehdit eder duruma gelebilir.
HASTALIKLAR VE EGZERSİZ
Hipertansiyon kan basıncının artması anlamındadır. Şehirlerde
yaşayan yaşlı kesimin %40'ı, kırsal alanda yaşayanların %18'i bu
hastalıktan şikayetçidir. Bu durum yaşlı bireylerin yaşam tarzından
kaynaklanmaktadır. Kırsal alanda yaşayan toplum daha az stres ve
daha kolay yaşam şartlarına sahiptir.
Bilimsel çalışmalar düzenli egzersizin arterlerin elastikiyetini
korumaya katkı sağladığını belirtmektedir. Böylece kan akımı
düzenlenir ve kan basıncı düşer. Durağan yaşam tarzı sürdüren
bireyler sporculara göre % 35 daha fazla hipertansiyon riskine
sahiptirler. Hipertansiyona sahip hiç bir kimse hekime görünmeden
egzersiz programına başlamamalıdır. Yüksek şiddetli egzersiz ılımlı
şiddetli egzersiz gibi kan basıncını düşürmez. Yapılan bir
araştırmada, ılımlı egzersizin (günde 2 km jog) yüksek tansiyon için
ilaç alan hastaların yarısı kadar yüksek tansiyonu kontrol ettiği
gözlenmiştir. Ayrıca gevşeme hareketleri de ılımlı egzersiz gibi kan
basıncının düşmesine katkı sağlamaktadır.
Hipertansiyonlu bireyler, egzersizden önce kafeinli içeceklerden
kaçınmalıdırlar, bunlar fizik aktivite esnasında kalp hızını, kan
basıncını ve kalbin çalışma yükünü artırırlar.
Genel olarak hareketsizlik, yüksek kan basıncı, kötü kolesterol,
sigara içmek gibi eş değerde kalp hastalıklarının en önemli dört
risk faktöründen birisidir. Tüm kaslar gibi kalp de, egzersizin
sonucu olarak güçlenir, genişler ve her atımda daha fazla kanı
vücuda doğru pompalar. Egzersiz maksimum kalp atım hızını artırmaz
fakat uyumlu bir kalp maksimal düzeyde, daha fazla kan
pompalayabilir.
Egzersizin sıklığı süresinden daha fazla önemlidir. Egzersiz
sigaranın bazı etkilerini silebilir. Gelecekteki yaşamlarında, kalp
hastalıklarından korunmak için, özellikle çocuklar, egzersiz yapmaya
teşvik edilmelidir.
ÖN DİZ AĞRISINDA AYIRICI TANI Retinaküler ağrı:
Patellofemoral aks bozukluğu olan hastalar genelde ön diz ağrısından
şikayet ederler. Yapılan artroskopik değrlendirmelerde görülen
kıkırdak lezyonları önceleri ağrıyı açıklamakta kullanılsa da, daha
sonra kıkırdak lezyonları ile ağrı arasında bir bağlantı olmadığı
araştırıcılar tarafından ortaya konmuştur. Fulkerson ve Johnson
patellofemoral ağrıda lateral retinaküler
Hassasiyete dikkat çekmişlerdir. 2 Buna ek olarak medial
retinakulumda da anormal stresler ve yüklenmeler olduğu görülmüştür.
Mori ve arkadaşları 1991 yılında lateral retinakülum içindeki
sinirsel yapılarda dejeneratif değişiklikleri göstermişlerdir.
Butler ve Manuel'in 1992 de sempatik blokaj ile ön diz ağrısını
tedavi etmeleri de bu bulguyu desteklemektedir. Lateral retinaküler
hassasiyeti test etmenin bir yolu da o bölgeye lokal anestezik
enjekte ederek ağrıyı izlemektir.
Retinaküler serbestleştirme yapılan hastalarda oluşan ağrının sebepi
ise; rezidüel bantlar, stresin diğer retinaküler bölgelere kayması
veya ağrının retinaküler orijinli olmamasıdır.
Sinovial plika
Medialde parapatellar bölgedeki plika ön diz ağrısı sebebi olabilir.
Germe ve lokal tedavilere cevap verse de semptomatik plikanın kesin
tedavisi artroskopik egsizyondur. Semptomatik plikanın daha önemli
başka bir problemin göstergesi olabileceği akıldan çıkarılmamalıdır.
Kalın ve meniskoid görünümde olan ve diz fleksiyonu ve ekstansiyonu
sırasında femoral dejenerasyona sebep olan bir plikanın çıkartılması
gerektiği, diğerlerinin ise konservatif olarak izlemenin doğru
olacağı akıldan çıkartılmamalıdır.
Patellar tendinit (Jumper's knee, koşucu dizi)
Patellanın alt ucunda patellar tendonda hassasiyet özellikle
zıplamayı gerektiren sporlarda sık görülür. Traksiyonel veya
insersiyonel injuriler şeklinde yorumlanan bu patolojide konservatif
tedavi bazen yetersiz kalabilir. Konservatif tedavide egzersiz
programı modifikasyonu, iğne ile mekanik yolla revaskülarizasyon ve
hidrokortizon iontoforezi etkili olabilir. Kuadriseps germeleri ve
egzersizleri faydalıdır. Tekrarlayan intratendinöz enjeksiyonlardan
kaçınılmalıdır.
Prepatellar bursitler
Semptomları benzemekle birlikte diz üzeri çömelerek iş yapan
kişilerde olur ve patella önü ödemli görüntüdedir. Akut dönemde şiş,
ağrılı ve kızarık olabilir. Dizlik, aktivite modifikasyonu, NSAI
veya steroid enjeksiyonuna cevap vermeyen tekrarlayan bursitlerde
cerrahi eksizyon düşünülmelidir. Bursa içi psödomembran iyileşmenin
engellenmesine sebep teşkil etmekte ve tekrarlayan travmalara bağlı
olarak, seröz, hemorajik veya enfekte olarak kendini göstermektedir.
Endoskopik kontrol altında günlük cerrahi uygulama sonucunda tam
çözüm elde edilebilir.
Retropatellar bursitler
Tibial tüberkül ile patellar tendon arası bursanın inflamasyonu diz
ekstansiyonda ve kuadriseps gevşek iken bu bölgedeki hassasiyet ile
belirlenir, kuadriseps kasılı konumda ise tendon bursanın
palpasyonunu engeller. Kortikosteroid enjeksiyonu veya konservatif
takip tedavinin başlıca ilkelerini oluşturur.
Pes anserin bursiti
Her ne kadar daha çok medial kompartman problemleri ile karışsa da
ağrısı öne yayılabilir. Basit palpasyon ile tanıya yaklaşılır ama
proksimal tibiadaki dev hücreli tümör, sarkomatöz değişiklikler gibi
önemli patolojileri atlamamak için radyolojik değerlendirmeyi ihmal
etmemek gerekir.
Fat pad sendromu
Doğrudan meydana gelen travmalar ile infrapatellar bölgedeki yağ
dokusu zedelenebilir. Özellikle hiperekstansiyona gelen dizlerde sık
görülür. Palpasyonla oluşan hassasiyete bazı durumlarda endurasyon
eşlik edebilir. Tanıya ulaşırken karşı diz muayenesini ihmal etmemek
ve sinovitin de aynı bulguları verebileceği unutulmamalıdır.
Tedavide germe egzersizleri, kortikosteroid enjeksiyonu ve
artroskopik egsizyon kullanılmaktadır.
Meniskeal lezyonlar
Bazı menisküs patolojisi olan hastaların ağrı kaynağı sorulduğunda
dizin ön kısmını gösterdikleri unutulmamalıdır. Dikkatli bir fizik
muayene ile tanı konması gerekirse ileri tetkiklere gidilmesi
uygundur.
Çapraz bağ lezyonları
Çapraz bağ lezyonlarında kuadriseps zayıflığı, dizin fleksiyonda
kullanılması ve rotasyonel instabilite sebepi ile patellofemoral
semptomlar ortaya çıkmaktadır. Patolojik ön-arka translasyon,
patellofemoral sürtünmeyi arttırır ve ön diz ağrısını provoke eder.
ACL yırtıkları ve rekonstrüksiyonları sonrası uygulanan erken
hareket patellofemoral dejenerasyonu azaltır ve ağrı riskini
sıfırlar. Ayrıca, ön çapraz bağ tamirlerinin, tam hareket
sağlanıncaya kadar ertelenmesinin infrapatellar kontraktürü
azaltacağını ve haliyle ön diz ağrısının meydana gelmesini
engelleyeceğini unutmamak gerekir.
Hemanjiyom
Kuadriseps kası içine kadar uzanan ve eklem içinden menşei alan
hemangiomların da ön diz ağrısına sebep olabileceği ve egsizyondan
fayda göreceği unutulmamalıdır.
Runner's knee (iliotibial band sendromu)
Aşırı kullanmaya bağlı olabilecek irritasyonlarda patellofemoral
eklem de etkilenebilir. Özellikle hafif aks bozukluğu olan kişilerde
daha sık görülür. İlliotibial band sendromu germeye, sıcak
uygulamaya, NSAI tedaviye, ortozlara ve aktivite modifikasyonuna iyi
cevap verir.
Yansıyan ağrılar
Kalça, sakroiliak ve vertebral patolojiler de dize yansıyan ağrıya
sebep olabilir. Tüm bu ayırıcı tanıdan sonra varılması gereken tanı
"dizin içindeki bir bozukluk" olmamalıdır. Çünkü ön diz ağrısı
dikkatli muayene, tetkik ve hikaye ile kesin tanı konabilecek bir
patolojidir.
SPORDA TEMEL FİZYOLOJİK KAVRAMLAR
Maksimal oksijen tüketimi (max.VO2): Giderek artan aerobik bir kas
egzersizi esnasında, kullanılan maksimal oksijen miktarıdır.
Maksimal aerobik güç ya da maksimal aerobik metabolizma olarak da
tanımlanır. Ölçüm genellikle; L/dak (dakikada kullanılan oksijenin
litre olarak miktarı) ya da ml/dak/kg (vücut ağırlığının kilogramı
başına dakikadaki mililitre olarak miktarı) olarak değerlendirilir.
Üst düzey bir max.VO2;
yüksek şiddet ve uzun süreli egzersizleri desteklemeye,
yoğun bir egzersizden sonra çabuk toparlanmaya
aşırı yorgunluk göstermeksizin daha aktif olmaya,
önemli antrenman yüklerini desteklemeye,
uzun süreli yarışmalarda daha başarılı olmaya imkan sağlar.
Max.VO2, büyüme ile kızlarda 14-15 yaşa kadar, erkeklerde 18-20 yaşa
kadar artış gösterir. Büyümeye bağlı olan bu artış, özellikle
düzenli, yoğun ve uzun süreli çalışmalar ile önemli derecede
geliştirilebilir.
Max.VO2, ortalama olarak erkek çocuklarda kızlara oranla daha
yüksektir, yetişkin yaştan itibaren yaş ile azalır. Sedanterlerde
(Durağan yaşayanlarda) bu azalış hızlı olur.
Aerobik: Serbest oksijenin varlığında oluşan organik süreçleri
tanımlar. Bu süreçte, oksijen, su oluşturmak için canlı hücrede
okside edilen ve besinlerde bulunan organik moleküllerin hidrojeni
ile birleşir. Bu, suyun oluşumu ile sentezlenen enerjinin bir
miktarı ısıya dönüşür, diğer kısmı hücrelerde birikir. Bu süreç
esnasında serbestlenen oksijen miktarı kişinin aerobik kapasitesine
göredir.
Aerobik Güç: Maksimal aerobik güç, Max.VO2’ nin %100’ ündeki bir
efora denk gelen güçtür. Watts olarak ölçülür. Enerji aerobik
anaerobik süreçlerden kaynaklanır. Bu durumda egzersizin süresi,
asidoz ve glikojen oranının düşmesi sonucu, sınırlıdır.
Maksimal Aerobik Hız (MAH): Sporcunun maksimal aerobik güçte ya da
max.VO2’ nin %100’ ünde ürettiği hareket süratidir. Ölçüm km/saniye
olarak yapılır. Max. VO2 yi bilmekten çok fizyolojik gelişimi daha
fazla kolaylaştıran koşu hızlarının dozajını ayarlamak için zorunlu
olan, maksimal aerobik hızı bilmek daha önemlidir.
Aerobik Kapasite: Bireyin soluduğu havadan alabildiği ve dokulara
doğru taşıyabildiği maksimal oksijen miktarıdır. Aerobik kapasite ya
L/dakika (birim zamandaki oksijen hacmi) ya da ml/kg/dak (birim
zamanda, birim vücut ağırlığına oksijen hacmi) olarak açıklanır.
Aerobik dayanıklılık: Max.VO2’ nin muhtemel en yüksek bir yüzdesini
uyaran bir eforun desteklenebildiği “süre” dir. Diğer bir deyişle,
maksimal aerobik gücün yüksek bir yüzdesini uzun süre sürdürebilme
kapasitesidir.
Örnek; maksimal aerobik hızın % 90’ nına denk gelen bir hızı sabit
olarak sürdürmek ve bu hızda koşulan mesafeyi ya da süreyi ölçmek.
Anaerobik: Serbest oksijenin ya da solunum ile alınan oksijenin
yokluğunda cereyan eden organik süreçleri tanımlar. Bu tür çalışma
şiddetinde organizma, oksijen alımı ve enerji ihtiyaçları arasındaki
metabolik dengeyi sağlayamaz. Bu süreçte enerji;
ya adenozin trifosfatın (ATP) ve kreatin fosfatın (CP) parçalanması
ile,ya da karbonhidratların (glikoz-glikojen) laktik aside parçalanması
ile elde edilir.
Anaerobik süreçlerde organizma, çalışma esnasında oluşan toplam
laktik asidin eleminasyonuna eşit bir oksijen borcu oluşturur.
Anaerobik dayanıklılık: Anaerobik ortamda gerçekleştirilen fiziki
çalışma dayanıklılığıdır; bireyin muhtemel en büyük oksijen borcunu
oluşturma yeteneğine bağlıdır.
Laktik Asit (LA): Laktik asit nedir? Her insanın vücudunda oluşan
tabii bir organik bileşiktir, kas, kan ve vücudun değişik
organlarında bulunur. Laktat ile aynı anlamda kullanılır, laktat,
laktik asidin sodyum (Na)-potasyum (K) tuzudur.
Laktik asit nereden gelir? Laktik asidin temel kaynağı, glikojen
olarak adlandırılan, karbonhidratın yıkımı sonucu oluşan bir yan
üründür. Anaerobik glikoliz sonucu pirüvat üretildiği zaman kas
hücresi onu aerobik olarak enerji üretimine katmayı dener. Şayet,
kas hücresi üretilen tüm pirüvatı kullanma kapasitesine (aerobik
olarak) sahip değilse, pirüvat laktata dönüşür. Laktat, laktik
asidin Na, K tuzudur, laktik asit ile aynı anlamda kullanılır.
Aerobik Eşik: Nispeten zor bir aerobik çalışma esnasında kanda
yaklaşık 2 mmol/L laktatın üretildiği düzeydir. Antrenmanın tekrarı
olduğu durumlar hariç, bu eşiğin altındaki uyarılar yetersizdir. Üst
düzey dayanıklılık sporcusunda Max.VO2’nin yaklaşık %70’ine,
yaklaşık 140 nabız/dakikaya, durağan bireylerde Max.VO2’nin yaklaşık
%60’ına, 130 nabız/dakikaya denk gelir.
Anaerobik Eşik: Kas çalışması esnasında artık oksijen ihtiyacının
yeterince karşılanamadığı, aerobik süreçlerin ötesindeki çalışma
şiddeti ya da sürekli bir anaerobik çalışmadaki kabul edilir asidoz
sınırıdır (4 mmol/L). Bu eşikten öteye interval çalışmalar devreye
girer. Üst düzey dayanıklılık sporcusunda Max.VO2’nin %80’ine,
yaklaşık 170/175 nabız/dakikaya denk gelir.
Çalışma yükü: Antrenman çerçevesinde organizmaya dayatılan iş
miktarıdır. Yük;
ya çalışma birimi (kilogram ya da watt)
ya da çalışmaya bağlı direkt fizyolojik parametrelere göre (kalp
atım hızı, solunum debisi, oksijen tüketimi vb.) açıklanır.
Yük çalışma kapasitesini artırır. Onun antrenman değerlerini
korumak, "alışma" fenomenini önlemek için, düzenli olarak
yüklenmenin hacmini ve şiddetini artırmak gerekir. Antrenmanın
etkinliği, temel olarak, onun uygulama biçimlerine, dengesine ve
yükün mantıki hesaplanmasına dayanır.
Optimal yük: Antrenman programının belirli bir anında beklenilen
etkiye uyumlu çalışma yüküdür. Optimal yük alışkanlık düzeyini aşmak
ve sürantrenman riski olmadan kişinin performans düzeyini
iyileştirmek için gerekli olan çalışma miktarıdır.
YARALANMALARDA SOĞUK UYGULAMA
Yaralanmaya bağlı, yaralanmış bölgede şişme ortaya çıkar. Ortaya
çıkan bu şişliğin iyileşmeyi olumsuz etkilemesi nedeniyle,
yaralanmanın erken evrelerinde hızla giderilmelidir. Yaralanmayla
beraber var olan ağrının da başarıyla yok edilebilmesi için soğuk
uygulaması oldukça başarılı bir yöntemdir.
Soğuk uygulamasında en çok buz kullanılır. Yaralı bölgeye belirli
bir süre uygulamada bulunmanız Sizi yakınmalarınızdan kurtaracaktır.
Ancak buzu belirli bir süre uygulayabilirsiniz. Önce derinizde bir
soğukluk hissedersiniz, sonra ağrınız azalır. Soğuma ilerledikçe
yanma başlar ve sonunda o bölge uyuşur. Uyuşmayı hissettiğiniz anda
soğuk uygulamasını kesmeniz gerekir. Uyuşma hissini, ağrınızın
kesildiği andaki "uyuşma" hissiyle karıştırmayınız. Ancak çok uzun
süre buz uygulamayınız. Çünkü uzun süreli uygulamalarınız donmalara
ve sinir yaralanmalarına neden olabilir.
Soğuk uygulamasının süreleri uygulanan bölgelere göre değişir.
Kemikli bölgelerde aşağıda yapılan uygulama önerilerinin kısa
olanını, yağ tabakasının kalın olduğu bölgelerde soğuğu uzun
uygulayabilirsiniz.
Soğuk uygulamalarında her zaman buz ya da soğutucu ile deri arasında
ince bir bez kullanınız. Bu derinizin zarar görmenizi
engelleyecektir.
Soğuk uygularken buzun kullanılması oldukça kullanışlıdır, ancak
başka soğuk yayan araçlar da vardır. Aşağıda bu buz ve diğer araçlar
kendi aralarında karşılaştırılmıştır:
BUZ TORBASI
OLUMLULUK: Kullanılan en eski yöntemdir. Bir poşete buz doldurun ve
bir ince bez üzerinden deriye uygulayın. Buz torbasının derin
dokuları soğutma etkisi iyidir ve uzun etkilidir. Buz masajı gibi
soğutucu yöntemlerden daha etkindir.
OLUMSUZLUĞU: Buz torbasını bedenin belirli biçimini almasında
yetersiz kalmaktadır. Poşeti tamamen buz ile doldurmazsanız ya da
daha küçük parçalı buz kullanırsanız, daha kolay bedene uyar. Buza
alternatif dondurulmuş bezelye, mısır ya da nohuttur. Böylece
torbanın kolunuza ya da bacağınıza kolay yerleşir. Torba ile deri
arasına ince bir havlu ya da bez koymayı unutmayınız. UYGULAMA
SÜRESİ: 10-30 dakika.
JELLİ PAKETLER
OLUMLULUK:İçinde defalarca dondurulup, çözülebilen jel bulunur.
Jelli paketleri kullanıma hazır olmak üzere buzluğunuzda saklayınız.
Paketler donmalarına rağmen esnekliklerini korumaktadırlar ve
böylece bedeninize kolay uyum sağlar.
OLUMSUZLUĞU: Jellerin soğutma özellikleri daha fazladır. Bu nedenle
kullanımlarında özel dikkat gerektirirler. Bu nedenle asla doğrudan
deriye uygulamayınız ve bir havluya sarınız. UYGULAMA SÜRESİ:10
dakikadan uzun süre uygulamayınız.
KİMYASAL BUZ TORBALARI
OLUMLULUK: herhangi bir buzluğa konulmadan, torbaya yapılan
sıkıştırılma hareketi ile soğukluk yaratır. Özellikle saha
koşullarında ve doğa koşullarında kullanışlıdırlar.
OLUMSUZLUĞU: Fazla soğutmazlar, ama yine de iyi bir ilk yardım
aracıdır.
UYGULAMA SÜRESİ: Çok fazla soğutmadığı için 30 dakika süreyle doku
üzerinde tutulabilirler. Torba doğrudan deri üzerine uygulanabilir.
İMMERSİYON
OLUMLULUK: Yaralı ayak, dirsek ya da elin buz parçalarıyla dolu
kovaya konmasıdır. Bu yöntemle yaralı bölge tamamen buz ile temas
eder.
OLUMSUZLUĞU: Başka beden bölgelerine kolayca uygulanamıyor.
UYGULAMA SÜRESİ:10-20 dakika.
BUZ MASAJI
OLUMLULUK: Dairesel hareketlerle buzun deri üzerine sürtülmesidir.
Kolayca yapılır ve yaralı bölge doğrudan hedef alınır.
OLUMSUZLUĞU: Uygulanan soğuk, diğer yöntemlere göre daha kısa ve
daha az derinlere nüfus eder.
UYGULAMA SÜRESİ: Ayak bileği gibi kemikli bölgelere uygulandığı
durumlarda 7-10 dakika, deri altı yağ dokusunun kalın olduğu
bölgelere uygulandığında iki misli süreye gereksinim vardır.
Yaralanmaların erken evrelerinde buzun yararı büyüktür. Ek
yöntemlerin de uygulanmasıyla doku yangısı daha hızlı gerileyecektir
(dinlendirme, sıkıştırma). Buzu ya da soğuğu belirli aralıklarla
uygulayınız. Uygulamalar sırasında bedeninizin sesini dinleyin.
Derinizin zedelenmesine izin vermeyin.
Erken evrede doku şişmesine neden olabileceği için, yaralanmalardan
ancak 48-72 saat sonra ısı uygulamasına geçiniz.
Buzu herkes uygulayamaz. Özellikle yüzeyel damar hastalığı olanlar
(Reynaud Fenomeni) ya da diabeti olan bireylerde dikkatli olmak
gerekebilir.
Başa Dön |